Fotoğraf: PM

Prizma Medium, Kosova Türk Topluluğu sivil toplum kuruluş temsilcileriyle 27 Ağustos tarihinde bir fikir teatisi toplantısı düzenledi. Lumbardhi Sinemasında düzenlenen toplantıda Prizma Medium ve onun gazetecilik anlayışı hakkında kısa bir bilgilendirme yapıldı. Diğer taraftan kentte marjinalleştirilmiş grupların hakları konusunda duyarlılığın artırılmaya çalışıldığı belirtildi. Bu kapsamda Türk topluluk temsilcilerinden oluşan odak bir grupla, eğitim, sivil toplum, temsil ve medya gibi ana başlıklarda tartışmalar yürütüldü. 

Prizma Medium’dan Esin Muzbeg tarafından yürütülen toplantının ana konusunu topluluğun büyük bir hassasiyetle üzerinde durduğu eğitim meseleleri oldu. Bunun haricinde topluluğun belediyeler düzeyinde düzenlenen etkinliklerde temsili, sivil toplum kuruluşlarının karşılaştığı temel meseleler ve medya gibi konular çerçevesinde tartışmalar yürütüldü.  

En Büyük Sorun Eğitim; En Zor Çözüm, Gene Eğitim

Kosova’daki Türkçe eğitim dışardan çok iyi görünmesine rağmen içeride çok fazla sorunla karşılaşıyor.  Sorunların her biri ayrı bir başlık altında tartışılacak nitelikte büyük. Üstelik eğitim açısından oldukça esaslı bir yere oturan konular bunlar. Türkçe sınıflarda okuyan öğrencilere kitap temini meselesi halen büyük bir sorun ve merkezi düzeyde acilen çözüm bekleyen bir konu olarak varlığını sürdürüyor. Eğitimdeki en temel konulardan biri öğretmenlerin mesleki gelişimi için düzenlenen akredite edilmiş seminerler. Ancak Türkçe eğitimdeki öğretmenler bu seminerlere erişim problemleriyle karşı karşıya kalıyor. Çünkü Türkçe seminerler ya hiç düzenlenmiyor veya sınırlı sayıda olanlar yetersiz kalıyor. 

Prizren Üniversitesi öğretim üyesi Serdan Kervan bu konudaki durumu şöyle anlattı:  “Öğretmenlerin lisansları komisyonunda da görev yapıyorum.  Bu komisyona yeni katıldım. Durumu içler acısı olarak gördüm. Çünkü hiçbir seminer Türkçe yok. Müdahale ettim. Ama Türkçe için hiç başvuran yok dediler. Türkçe eğitim seminerleri için başvuru süreci ile ilgili bir bilgilendirme alacağım. Seminerlerin Türkçe de yapılabilmesi için başvuran kurumlarla işbirliği yapabiliriz. Tercüme üzerinden de yürütebiliriz. Veya ilana çıkıldığı zaman yeni bir programla başvurabiliriz.”  Kosova’da Türkçe eğitim yapıldığına göre öğretmenler mesleki eğitim seminerlerinin de Türkçe yapılmasını talep ediyor. Buna gerekçe olarak bir yandan Türkçe seminerlerin düzenlenmesinin bir hak olduğu belirtilirken, diğer taraftan tüm öğretmenlerin Arnavutça yapılacak olan bir semineri takip etmekte dil yetersizliği ile karşı karşıya kalabileceği ifade ediliyor. “Emin Duraku” ilk öğretim okulu müdür yardımcısı ve Kosova Türk Öğretmenler Derneğinin eski Başkanı Akif Gaş, “Eğitim kalitesinin artırılması için öğretmenlerimizin mesleki gelişimlerinin desteklenmesi gerekiyor. Bu tür seminerlerden sadece 2’si Türkçe yapıldı ve katıldık. Başka Türkçe yapılan bir seminer olduğunu bilmiyorum. Bu tarz seminerlerin mutlaka Türkçe dilinde de yapılması gerekiyor. Arnavutça bir seminer oluyorsa onun aynısının ya Türkçe de yapılması veya Türkçe tercümanla yürütülmesi gerekiyor. Böylece öğretmenlerimiz çağdaş öğretim yöntemleri ve tekniklerini uygulama fırsatları olur” diye konuştu. 

Tartışmaya katılanlar,  söz konusu seminerlerin Türk öğretmenleri için de yapılabilmesi gerektiğini konusunda ortak görüş bildirdiler. Bunun haricinde üniversite ile işbirliği içinde, öğretmenlere çeşitli sunum ve seminerlerin düzenlenmesi suretiyle faydalı etkinliklerin yapılabileceği üzerine durdular.  

Sorunların iletileceği adres ve bunu karşılayacak muhatap isteniyor 

Kosova Eğitim Bakanlığı nezdinde sadece Türkçe eğitimle ilgili bir birimin kurulması, sorunların iletileceği ve çözüm aranacağı bir koordinasyon merciinin olması birçok sorunun çözümü için adres olarak gösteriliyor. Türk topluluğu bir yandan Kosova kamu üniversitelerinde, topluluk mensuplarına ayrılan kontenjanların artırılmasını isterken, diğer yandan bu kontenjanların Arnavut toplumu tarafından kötüye kullanıldığını da öne sürüyor. Eğitim Bakanlığından, Türkçe eğitimle ilgili bir birimin olması durumunda, söz konusu kontenjanların kullanım kriterleri, ilkokul ve liseyi Türkçe okuyup okumadığının teyidi gibi denetim mekanizmasının kurulabileceğini dile getirdiler. Akif Gaş, “Eğitim Bakanlığı nezdinde Türkçe eğitimle ilgilenecek olan bir yetkilinin olması gerektiğini düşünüyorum.  Bu hem muhatap bulunması için hem de sorunların daha kolay çözümü için çok önemli. Eğitimin denetimi de önemli bir konu. Türkçe eğitim için Prizren’de görev yapan tek bir müfettiş var. Ana okuldan üniversiteye kadarki tüm süreçte tek kişi görevli. Eğitimdeki sorunların aktarılması ve takibi için bu sayının artırılması önemli” dedi.  

Fotoğraf: PM

Ancak ihtiyaçlar ve eksiklikler bununla sınırlı değil. Türkçe eğitim verilen okullarda psikolog ve/veya pedagog ihtiyacının da acil olduğu belirtildi. Psikolog, özel eğitime gereksinim duyan öğrenciler için de bir ihtiyaç ama bu kategorideki öğrencilere yardımcı personelin de görevlendirilmesi gerekiyor. Akif Gaş psikoloğa olan ihtiyacı şöyle dile getirdi: “Ana sınıfından lise sonuna kadar tek bir psikolog ile çalışıyoruz. Bu durumda psikolog ancak iki haftada bir okula uğrayabiliyor. Böylece sorunlarımıza çözüm bulmaya çalışıyoruz. Türkçe eğitimle ilgilenecek 2 veya 3 psikoloğa ihtiyaç var. 1-5 sınıfların sorunları ayrı, 6-9 sınıfların ayrı, 10-12 sınıfların da ayrı oluyor. Tek bir kişi ile bu işin yürümesi imkansız.” Diğer taraftan aynı zamanda psikolog olan Empati Derneği Balkanı Onur Kovaç, “Bir psikolojik danışman en fazla 200 öğrenci ile ilgilenebilir. Burada bahsedilen rakamlar ilkokulda 600 civarında. Üst sınıfları da katarsak binlerin üzerine çıkar” diyerek destekledi.  

Türk Topluluğunun Biraz da Kendine Kapanma Meselesi Var  

Türkçe eğitimde Arnavutça dersi konusu ilginç bir tartışmayı gündeme getirdi. Tartışma okuldan, sosyal hayata doğru bir yol aldı. Eğitimciler, Türkçe sınıflara Arnavutça dersi verecek olan öğretmenin Türkçe bilmesini ısrarla istiyor. Deneyimle sabit, iletişimin koptuğu yerde öğretmenin devreye girebileceği ve çocukların Arnavutçayı daha kolay kavrayabileceği belirtiliyor. Arnavutçanın anadili olmayanlara göre öğretilmesi de önem arz eden ayrı bir konu. Üçüncü sınıfta başlayan Arnavutça dersi için özel bir kitap var ama sonraki sınıflara Arnavutça eğitimde kullanılan kitaplar veriliyor. Bu konu Arnavutça dersinin birinci sınıftan başlaması gerektiği veya gerekmediğine doğru bir tartışmayla yol alıyor.  Figen Kazaz, entegrasyon ile asimilasyon arasına çok ince bir çizginin bulunduğuna dikkat çekerek,  “Okullarda birinci sınıftan Arnavutçanın öğretilmesi doğru değil. Çünkü çocuk önce kendi anadilini öğrenmesi gerekir. Daha sonra diğer diller öğrenilebilir” dedi. Kervan ise eğitimin artık neredeyse 1 yaşından itibaren başladığını belirterek Arnavutça eğitimin erkene çekilmesinde de bir sakınca olmadığını bildirdi. Onur Kovaç da ayrı bir çaba olmaksızın Arnavutça dahil hiçbir dilin sadece okuldaki 2 saatlik çabayla öğrenilemeyeceğini ifade etti. Kovaç’a göre asimilasyon dil öğrenmekle değil, milli benliği kaybetmekle olur; dil de bunun içindedir ama sadece dille ilgili değildir. Tiyatro sanatçısı Sonay Buş ise kendi tiyatro kamplarında dille ilgili yapılan ilginç bir tartışmayı dile getirdi: “Kendi çemberine sıkışmış öğrencilerimiz var. Tiyatro kampına bu sefer Priştine, Gilan bölgelerinden de katılımcılar vardı. Prizren dışındaki yerlerde gelenler Türkçe’nin yanı sıra Arnavutçayı da çok rahat konuşuyorlar. Bir ara aralarında Arnavutça konuşmayı tercih ettiler ve Prizren’den katılanlar anlamıyorum Türkçe konuşun dedi. Onlar da Kosova’da yaşıyorsunuz nasıl Arnavutça bilmezsiniz diye tepki gösterdi. Haklılar. Çocuklarla konuştuğumuzda Arnavutçanın çok bilinmediğini fark ediyoruz. Okullarda öğretilen haftada iki saatin dışında da çaba gösterilmesi gerekir ki Arnavutça öğrenilebilsin. Ama maalesef öğrencilerimiz bir yandan kendilerini dışlanmış hissediyorlar ama diğer taraftan kendileri de Arnavutça konuşanları dışlıyorlar. Böylece Arnavutça konuşanları dışladıkları için kendileri de otomatik olarak dışlanmış oluyorlar. Bu kendi içinde bir sirkülasyonda dönüyor.”  

Öteki mi, Yoksa Ötekileştirilmiş mi? 

Türk topluluğu kendi içgörü tartışmalarında kendi kendine kapandığının eleştirisini yapıyor. Sonay Buş, “kendi çemberine sıkışmış” ifadelerini kullanırken, Sezer Hoti “Biz aslında kendimizi marjinelleştiriyoruz. Aykırılaşmaya, başkalaşmaya gidiyoruz” derken,  Onur Kovaç “Milli benliğin kaybına doğru bir gidiş var. Buna biraz öz eleştiri olarak bakmak lazım” diye söylenirken bu duruma dikkat çekiyor. Ancak aynı topluluk, entegrasyona doğru ileri bir adım attığında ve çoğunluk toplumuyla eşitlik talep ettiğinde dışlandığını hissediyor. Bu durum topluluğun önünde bir paradoks olarak duruyor. Bir yandan içine kapanıyor ve kendini dışlanmış hissediyor; diğer taraftan dışa açılıyor ve yine kendini dışlanmış hissediyor. Bu durum hem eğitim süreçlerinde hem de sivil toplum kuruluşlarının başvurularında bir dışlanmışlık algısı olarak ortaya çıkıyor. 

Fotoğraf: PM

Öğretmenler günüyle ilgili belediye çapında yapılan bir etkinlikte, Türk öğretmenler gününün farklı bir tarihte kutlandığı gerekçesiyle başarılı olan bir Türk öğretmeni başarı sertifikası alma sürecinden dışlandığı belirtildi. Serdan Kervan bu durumu şöyle aktardı: “Gerekçe olarak Türklerin öğretmenler gününün 24 Kasımda kutlanmış olmasıymış. Arnavutların 7 Martta kutladığı öğretmenler gününe, belediye çapında düzenlenen bir etkinliğe Türk bir öğretmen katılamıyor. Bu sorunu kendimiz mi yaratıyoruz bilemiyorum. Türk öğretmenler gününü 24 Kasımda kutluyoruz.  Ama diğer taraftan 7 Mart öğretmenler gününden dışlanıyoruz.  Türk öğretmenleri olarak bizler belediyenin etkinliklerine katılamazsak nasıl temsil edileceğiz.”   

 Dernek temsilcileri kamu kurumlarının açtığı proje başvurularında da dışlanmışlık hissettiklerini ileri sürdüler. Türkiye Mezunları Derneği Başkanı Semih Bilurdagi, “TÜMED olarak 5 farklı projeye başvurduk ancak hiçbiri desteklenmedi. Sadece birinden cevap geldi. Diğerleri cevap bile vermedi” dedi. Sezer Hoti, “Kosova Türkçe medya derneği kurduk. Başbakanlığa başvurduk. Ama desteklenmedi. Ama Türkçe yayın yapacak başka kuruluşlar desteklendi. Biz itirazımızı da yaptık. Komisyon düşük puan vermiş dediler”  diye konuştu. Empati Derneği Balkanı Onur Kovaç da 10 kadar projeye başvurduklarını ancak hiçbirinin desteklenmediğini ifade etti. Kovaç, “10 projeye başvurduk ama hiçbiri desteklenmedi. Sadece Kültür Bakanlığından gerekçe açıklandı. Diğerlerinden cevap bile gelmedi. Kazananlara bakınca da hiçbir Türk derneğinin olmadığını gördük. Başbakanlık ise 4 Türk derneğinin desteklendiğini açıklamıştı. Başka toplulukların Türklere yönelik projesi olarak kazanılmış.” Sonay Buş da benzeri şikayetleri dile getirdi. Buş, “4 proje ile başvurmuştuk. Hiçbiri geçmedi. Tiyatro festivali yapacaktık. Geçmedi. Bilgi talep ettik. Projenizde sorun yok. Paramız olmadığı için projenizi destekleyemedik diye bir cevap geldi. Bu bize göre daha kötü.”  TÜMED Başkanı Semih Bilurdagi, bu durumu bir itibarsızlaştırma çabası olarak değerlendiriyor ve şöyle diyor: “STK’lar Kosova kurumlarından destek almak zorunda. Biz ne Kosova ne de Türkiye kurumlarından destek alabiliyoruz. Bu çok zor.” Kosova’daki Türk derneklerini zaten Türkiye destekliyordur algısı sebebiyle böyle bir durum olmuş olabilir mi sorusu üzerine çoğunluk “evet var” derken, nötr olduklarını söyleyen STK temsilcileri de oldu. 

Sonuç olarak bu odak grup tartışmasında Türk topluluğunun hem talepleri, hem kaygıları hem de entegrasyon çabaları yansımış oldu. Türk topluluğu, milli benliğini koruyabilmek için Türkçe eğitimin teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu teşvik arasında Türkiye burslarında, Türkçe eğitim gören öğrencilere ayrı bir kontenjanın verilmesi talebi de var. Bir yandan mesleki liselerin geliştirilmesi, teşvik edilmesi ve sanayi ile işbirliği diğer taraftan üniversite ile üniversite öncesi eğitim kurumları arasında işbirliğinin geliştirilmesi bir hedef olarak ortaya konuyor.  Serdan Kervan, “Eğitimdeki olanaksızlıklar, topluluk mensuplarının ana dili eğitimine başka bir dilde yapmasına sebebiyet verebilir” kaygısını taşıyor. Figen Kazaz,  entegrasyon ile asimilasyon arasındaki ince çizgiye dikkat çekiyor. Onur Kovaç ise öğrenci sayısındaki azlığa dikkat çekerek konuyu milli benliği koruma meselesine getiriyor.  

Ancak Türk topluluk temsilcileri bu kaygılarına rağmen temsil düzeyini artırmak için faaliyetlerini sürdürmeye kararlı gözüküyor. Sezer Hoti, yeni bir Türkçe radyo kurma girişiminden bahsederek şimdilik kiralık bir frekans ile başlanacağını akabinde yeni bir frekans tahsisi isteneceğini dile getirdi.  Prizren’de bir Türk Kültür Merkezinin kurulma girişimi konusunda ise hem olumlu hem de olumsuz görüşler paylaşıldı.  Böyle bir merkez, yeri olmayan dernekler için adres, faaliyetler için bir salon, toplantılar için bir mekan olarak faydalı görüldü. Ancak yönetimin tarafsız olması ve dernekleri politize edecek yaklaşımlardan uzak durulması gerektiğine dikkat çekildi.  En önemli kaygı da birleştirici ve ayrıştırıcı özellikleri üzerinde duruldu. Birleştirici özellik olarak imkan, bina ve altyapı sağlaması olarak görüldü. Ayrıştırıcı özellik ise etnisite bazlı bir çembere tıkılma ve diğer topluluklardan yalıtılma olarak ifade edildi. Bütün bu tartışmalar Türk topluluğunun canlılığını ortaya koydu. Zaman zaman kaygılar dile getirilse bile, mücadelenin yolu da görüldü. Kimi zaman faaliyetlerin varlığından bahsedilse bile eksikliklere dikkat çekildi. Bu tür toplantıların Prizma Medium tarafından tekrar düzenlenmesinin talep edilmesi ise bu konuları gün yüzüne çıkarma ihtiyacını gösterdi.  

© PRIZMA MEDIUM

“Bu yazı, İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SDC), İsveç ve Lüksemburg Büyük Dükalığı Hükümeti tarafından ortaklaşa finanse edilen Kosova Sivil Toplum Vakfı (KCSF) programı ‘EJA Kosova’ tarafından desteklenmektedir.”