Fotoğraf: Elmedina Arapi/ Doku Fest

‘Dokutalks’ kapsamında düzenlenen etkinliklerden biri ‘Geçmişle Yüzleşmek’ konusunda düzenlenen paneldi. Etkinlik 5 Ağustos’ta Shani Efendi evinde film yapımcısı ve yönetmen Dea Gjinovci moderatörlüğünde düzenlendi.  Konuşmacılar arasında deneyimli adli tıp uzmanı Dr. Arsim Gërxhaliu, bu konulara ilgi gösteren Saraybosna merkezli çalışmalar yürüten İsviçreli film yapımcısı ve yönetmeni Jan Baumgartner ve Ukraynalı belgesel ve film yapımcısı Lyuba Knorozok yer aldı. 

Kötü anıları kaydetmek onun bir daha yaşanmamasını temenni etmektir. Film yapımcıları, savaş sonrası acıların bu yolla giderilmesine, kurbanların onurlarının iade edilmesine katkı sağlar.  Siyasi paradigmada anlayışa doğru bir dönüşümü umut eder. Yaptığı film çalışmalarında Jan Baumgartner, savaş sonrasında geçmişle yüzleşmek temalarına çeşitli konularla değiniyor. Belgesellerinde toplu mezarlarda kimliksizleşen bireylerin DNA çalışmalarıyla isimlerinin tespiti ve onurlarının iadesi konusunda çalışan adli tıp bilim insanlarını, mayın temizleme çalışmalarındaki insan öykülerini ele alıyor.  Ukrayna’da halihazırda devam eden savaşla ilgili olarak Lyuba Knorozok, orada yaşanan gerçeklerle ve gerçek kurbanlarla ilgili bilgi ve belgeleme çalışmalarının yapıldığından bahsediyor. Ukrayna’daki savaşta kayıp kişiler sayısının az olmasına rağmen, işlenen suçların hukuki olarak belgelenmesi hususunda çaba sarf edildiğini belirtiyor. Oysa zaman geçtikçe bilgi ve belge azalıyor. 

Fotoğraf: Elmedina Arapi/Doku Fest

Adli tıp uzmanı Arsim Gërxhaliu, yanındaki film ve belgesel yönetmenlerine dönerek, her bir olay için ayrı ayrı film yapılabileceğini söyledi. Konu o kadar ağır ve acı ki onlarla yaşamak ayrı, sonuçlarla yüzleşmek ayrı bir acı veriyor. Gërxhaliu, aradan 24 yıl geçmesine rağmen, yakınları halen kayıp olan ailelerin, bir umut peşinde sürüklenerek, Sırbistan’da yakınlarının halen sağ olduğunu iddia eden bazı kişilere, onların bulunması için para gönderdiğini anlattı. Yıllarca yakınlarının hiç olmazsa ölüsünün bulunmasını isteyen aileler, DNA tespiti yapıldıktan sonra yeniden yıkılıyorlar. Hayatta olmanın son umudu böylece yok olmuş oluyor. 

Geçmişle yüzleşmek, travmanın atlatılması ve böyle acıların, sistematik katliamların yaşanmaması için bir ön koşul. Film ve sinematografik anlatılar siyasi paradigmada değişikliklere vesile olup bu katliamları gerçekleştiren rejimlerin hortlamamasına ufak da olsa bir katkı sağlamayı umut ediyor.  Gërxhaliu’nun anlatılarından yola çıkarak, bir kişiye ait kemik kalıntıları birbirinden beş yüz kilometre uzaklıktaki farklı toplu mezarlarda ortaya çıkıyorsa sistemli bir yok etmenin izleri var demektir.  Eski Yugoslavya topraklarında meydana gelen savaşların taze kalan yaralarıyla halen karşılaşmak mümkün. Bunun son örneği Kosova oldu.

✎ Esin Muzbeg

© PRIZMA MEDIUM