Görsel: Autostrada Biennale

Bu sene 3’üncüsü düzenlenen Autostrada Biennale festivalinin Joanna Warsza ile birlikte  Eşküratörlüğünü yapan Övül Durmuşoğlu ile bienallerin günümüzde içerdiği anlam ile Kosova’da düzenlenen festivalin altyapısı, işlevi ve önemi hakkında bir röportaj gerçekleştirdik. Övül, festivallerin özellikle son 20-25 yılda çok önemli ülke ve şehir kültür politikalarına etki ettiğini belirtirken aynı zamanda bazı festivaller sayesinde araçsallaştırıldığına da vurgu yaptı. 

Sevgili Övül, öncelikle bize bu sene Autostrada Bienali ile nasıl bir yolculuğa çıktınız, bu yolculuk neler içeriyor ve nereye devam ediyor diye sorarak başlamak istiyorum.

Kosova’da böyle güzel bir etkinliği gerçekleştirebilmek, böyle güzel bir ekiple, hem benim hem de Eş- küratörüm Johanna Warsza için çok çok özeldi. Biz yaklaşık 2020’in mayıs ayında iletişime geçtik birbirimizle ve eylül ayında da buraya ilk ziyaretimizi gerçekleştirdik. Oldukça yoğun bir çalışma süreci idi. Tabi yaptığımız bütün araştırmalar görüşmelerin hepsi birazcık pandemi koşullarıyla şekillendi. En başından itibaren burada tanıştığımız insanlar, onların bu şehre duydukları aşk ve bu şehrin sorunlarını çözmek için gösterdikleri azim, bu şehrin kültürünü korumak için gösterdikleri azim bizi çok etkiledi. Ve bienalin altyapısını da onların yönelttiği bu sorulara cevap verebilmek olarak koyduk kendimize. Ve bütün işler de bu cevap sürecine eklenerek geliştiler. “Whati if the journey” koyduk “Ya bu bir yolculuksa” diyebiliriz bienalimizin adına. Ve kendi yolcuğumuzu Berlin’den Prizren’e, Priştine’ye, İpek’e   yolculuğumuzu belirlerken tabi ki hep düşündük ve bunu bitmeyen bir yolculuk olarak düşündük aslında. Ve aslında bütün ülkenin de bu tür yolculuklar etrafında şekillendiğini de düşündük. Dışarıda yaşayan ve yine Kosova’ya gönülden bağlı diasporanın sürekli gittiği geldiği yollar ve onların bu ülkeyle yaptığı sürekli bir yolculuk festivalin önemli bir unsurunu teşkil etmekteydi ve bizi çok etkiledi.

Peki bu yolculuk dışında bienalin konseptinde başka hangi olgular veya anahtar kavramlar etkili oldu?

Başka önemli anahtar kelimelere değinmek gerekirse biri “altyapı” idi, biri de “bitmemişlik, devam ederlik” biri de Türkçeye nasıl tercüme ederiz “yakınlık, yaklaşıklık yani o duyguyu, privacy’yi de içerecek şekilde duygu bağını müzakere etme ruh hali” üzerine yönlendirdik.

Johanna Warsza ve Övül Durmuşoğlu/ Fotoğraf: Autostrada Biennale

Peki günümüzde bienallerin kültür politikaları kapsamında işlevlerine değinebilir miyiz? Bir direniş mecrası mıdır? 

Autostrada Bienale, tamamen farklı alanlardan gelen ama tamamen sanata gönül vermiş 3 kurucusu tarafından kurulduğunda onlara ilk gelen sorular “Niye bir bienale daha ihtiyacımız var” olmuş. Nedir bienali kültür alanının destekleyicisi kılan olgu. Çünkü sonuçta özellikle son 20-25 yıl içerisinde bienaller ülke kültür politikalarının ve şehir kültür politikalarının önemli unsurları haline geldiler, aynı zamanda da birazcık araçsallaştırıldılar. Çünkü bienal dediğimiz zaman tabi ki tek homojen bir kurgudan söz edemeyiz. Kimi bienaller var ki gerçekten bir  direniş alanı olarak, sanat alanlarını yükseltme onları yaşatma ve dış dünyayla ilişkisini daha da güçlendirmeyi amaçlamaktalar, am kimi bienaller de var ki, Venedik Bienali gibi artık gelenekselleşmiş, artık onun neden başladığı bile unutulmuş ama bir ritüeli gerçekleştirmek adına sürekli devam eden ve aslında altyapısı da sorgulanmayan daha çok gösteri anlamında, bu anlamda düşüneceğimiz bienaller de var.

Fotoğraf: Autostrada Biennale

Dolayısıyla Bienaller arasında bir ayrıma gidip aslında günümüzde bienallerin önemli bir direniş işlevi gördüğünü söyleyebilir miyiz?

Ben Ankara’da doğup büyüyen kişisel gelişimini İstanbul’da geçiren biri olarak İstanbul Bienalini çok önemsiyorum. İstanbul Bienali olmasaydı ben bugün küratör olarak çalışıyor olmazdım zaten. Ve biliyorum ki benim gibi birçok arkadaşım da bu bienalden yetişip güncel sanatta bambaşka pozisyonlara yöneldiler ve sadece Türkiye’de değil dünya çapında.  

Sonuçta bu sadece bir sergi değil, tabi sergileme çok önemli bir yapısını oluşturuyor bienallerin, ama aynı zamanda bir eğitim kaynağı, bir eğitim yapısı kuruyorlar ve bu sadece güncel sanat için değil. Çünkü kaygılarımız her zaman kültürel, sosyo-politik dünyaya ilişkin. Dünyayı tabi ki birdenbire değiştiremeye niyetimiz yok, ya da böyle bir şeyi söylemenin ne kadar kurgusal olacağını biliyoruz. Ama dünyanın geçireceği bu uzun değişim sürecinde her zaman doğru yerde olmak ve doğru soruları sormak ve bu soruları sorarken sanatçılarla beraber bu vizyonu daha da genişletmek hedefindeyiz biz küratörler olarak.

Peki bunun uygulanabilirliği, pratiğe yansıması konusundaki düşüncelerini alabilir miyiz?

Tabi bu çok yeni bir alan, eğitim imkanı dünyanın belli bölgelerinde olmayan bir alan, hala baktığınızda belli bazı noktalarda çok elitist, çok sınıfçı, çok içine kapalı durumlar da sergileyebiliyor. Ama işte İstanbul Bienalinin varlığı ve İstanbul Bienalinde bir sanatçı asistanı olarak yetişip sonra bienalin farklı alanlarında görev almış olmak da insana bu soruları sormayı öğretiyor. Birazcık pratikle gelişen bir durum var. 

O yüzden bienaller bir direniş alanı bir noktada. Uzun süreçli, uzun soluklu vizyon geliştirme görevleri var ve bu sergileri bu görevler üzerine düşünmenin küratörler olarak ben ve Joanna için önemli olduğunu düşünüyoruz.  

Biz Kosova’da böyle bir bienalin varlığını da hep bunun üzerinden düşündük. Yani bir direniş alanı olarak hatırlamak ve bunu daha söylemek istediğimiz, yapmak istediğimiz, dünyadaki sorulara cevap vermek istediğimiz sorulara deneysel bir alan açması açısından çok önemsedik. Çünkü Kosova’da bir şey varsa o da bizim için çok önemli olan insanların yaşama olan bağlılığı yaşamla kurmuş oldukları bir nevi punk anarşist ilişki idi. Ve yeniyi denemeye her zaman açık olmaları, yeniye açık olmaları, biraz Kosova’daki zaten bütün kültür örgütlerinin ve ayrıca politik örgütlerin de çok genç insanlar tarafından temsil edilmesini biz biraz böyle okuyoruz. 

Sevgili Övül, zaman ayırdığın için çok teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Röportaj: Bengi Muzbeg

© PRIZMA MEDIUM

*Bu içerik CHwB Kosova ve GërrGërr platformu tarafından destenkenmiştir.