Mehdi Şabani

Mehdi Şabani, belgeselci, gazeteci ve aktivist. Özellikle 80’ler sol hareketi üzerine yazmakta. Tarih alanında yazan Shabani’nin yazıları BBC, BBC Türkçe, BBC Farsça, DW Farsça, Aasoo, Radio zamanıe vs gibi gazete ve dergilerde yayınlamakta. 80’lerden itibaren de (kendisi aktivist kelimesinin kullanılmasını uygun görmese de) mücadelede olan Mehdi’yle, Mahsa Amini’nin ölümü sonrası başlayan protestoları ve İran kadın mücadelesini konuştuk.

Mehdi, 1890’lardan itibaren, büyük çaplı eylemler olsun, ister daha ufak çaplı, ister doğrudan kadın hakları üzerine olmayan eylemler olsun, her zaman her eylemde kadınlar görüyoruz. İran kadınının mücadelesi nedir?

Meşrutiyet döneminde(1905-1907) İran’da birçok gizli ve yarı gizli cemiyetler kurulmuştur. Bu dönemde anayasal harekete katılan kadın dernekleri de gizlice kurulmuş ve daha sonra İkinci Dünya Savaşı’nın ardından da kadın haklarına önem veren örgütler kurulmuştur.

Ondan önce aslı mesela kız okulu açmaktır. Tahran ve Tabriz gibi şehirlerde muhafazakarların kabul etmemesine rağmen yavaş yavaş kadın okulları yayılmaya başlar. Yani kadın mücadelesi okul açmakla başlıyor diyebiliriz. 1932 yılında Tahran’da düzenlenen ikinci Doğulu Kadınlar’ın (Nasvan Sharq) uluslararası kongresinde ise kadın aktivistler, kadınların oy hakkını talep etmiştir.

Rıza Şah döneminde en önemli reformlardan biri hicabın yasaklanması olmuştur. Bu dönemde kadınlar artık başörtüsüyle dışarı çıkamamaya başlar. Şah’ın bu adımının İslam Devrimine de etkisini görürüz. Zira müslüman ve geleneklerine bağlı bir ülkeden bahsediyoruz ve dönemde bu hükmün verilmesi bir şekilde kadınlara baskı yapmaktır. Kadınlar bu dönemde de itiraz etmiştir ancak itirazlar şiddetli bir şekilde bastırılmıştır. Baskı ise bir şekilde kadınların kaderini ve kadın hareketlerini belirlemişti.

Benim görüşüme göre bu karar çok negatif bir etki bırakıştır. Zira muhafazakar aileler kızlarını okula göndermemeye başlamıştır. Çünkü o dönem muhafazakar biri kızının başı açık dışarı çıkmasını istemez. 1941’de İran işgal altında kalınca Rıza Şah kaçmış ve oğlu velihat olarak Padişah ilan edilmiştir. O kaotik ortamda İran Komünist Partisi’de ortaya çıkar. Modern kadın hareketlerini bu dönemde görebiliriz. Rıza Şah kaçtıktan sonra yeni bir dönem başlar.

1944 yılında Tudeh Partisi’ne (İran Komünist Partisi) bağlı kadın örgütleri kadınların oy hakkını desteklemek için farklı şehirlerde yüzlerce konferans düzenlemiş ve farklı şehirlerde kadın hakkları üzerinde eylemlar yapılmıştır.

Hatırlarsanız 2009 daki Yeşil Harekette dünya bir anda şaşırdı çünkü önde daha fazla kadın görülüyordu. Fotoğraflar paylaşıldı. Mihrab Sultandi başından vuruldu bir sembol oldu…
Bu eylemler Mahmud Ahmedinejat’ın ikinci dönemdinde gerçekleşti. Devam etti, bugün de bambaşka bir formda karşımıza çıkmakta. 

Devrim öncesinde alınan hicab yasağını sokakta protesto eden İran kadını var, Devrim sonrası hijab zorunluluğunu protesto eden kadınlar var. Kadınlar devlet eliyle yapılan bu dayatmayı istemiyor doğal olarak. Yani diyebiliriz ki kendileri hakkındaki kararları kendileri almak istiyor olarak. İslam devrimi öncesi ve İslam devrimi sonrası eylemleri ve kazanımları değerlendirebilir miyiz?

Pehlevi zamanında yani devrimden önce kadınları başka bir şekilde görürüz. Zira Pehlevi zamanında laiklik asıl meselelerden biridir. Kadınlar oy kullanma haklarını alıyorlar, meclise giriyorlar ve bunlar bir reformla birlikte geliyor. Şah’ın dediği ‘Beyaz Reformlar’ ile hem toprak reformları başlıyor hem de en önemli reformlardan biri kadın hakları. Aile kuralları değişiyor, modernleşiyor. Ama siyasi baskı hala söz konusu. O dönem meclisin kadın üyesi var, bakan var fakat kadın hareketlerine pek rastlayamıyoruz.

Kadınların devrimdeki rolü büyüktür. Devrim sürecinde muhafazakar, laik, devrimci ve sol kadınları sokaklara çıktığını görürüz. Hatta muhafazakar kadınların aralarında eline silah alıp sokağa çıkanları da vardı. Ancak İslami rejimin geldiğinde 1979’da ilk yapılanlardan biri başörtüsü zorunluluğu ilan etmektir. Hemen ardından çok önemli kadın eylemleri başlayıp 6 gün sürmüştür. Rejim yerini ne kadar sağlamlaştırdıysa, kadınlara baskıyı o denli arttırmıştır. Bugünde de sokaklarda söylenen şey şu: İran’da bu rejim kurulduktan sonra asıl öteki kadın olmuştur. 

O dönemde siyasi katliamlar da var ama toplumsal olarak asıl düşman kadındır. Yani hem politik hem dini olarak kadın bedenini kontrol etme fikri baş göstermiştir. Dediğim eylem sonraki 20 yıl içinde son büyük eylem olmuştur. 

90’lı yılların ortasına kadar çok karanlık, çok baskılı çok sessiz bir dönem yaşadık. Kadınlar hapiste… öldürülenler var, recm var. Şeriat kuralları teker teker gelmeye başlamış ve kadına baskı gittikçe artmıştır. 90’ların ortasında Muhammed Hatemi’yle birlikte bir reform başlar. Bununla birlikte ‘Müslüman Feministler’ gibi farklı hareketler ortaya çıktığını görürüz. Farklı bir biçimde okumaya başlarlar. Devrimden sonra kadınların kazandığı tek şey sadece merkez değil, kasabalar, taşra ve köylerde (İslami rejim hakim olduğu için) kızlar okula gidebilmilmesi olmuştur.  

90’lı yıllardan bugüne kadar İran’da üniversite okuyanların sayısına bakarsak, kadınlar erkeklere göre çok daha fazladır. İran’da hangi üniversiteye gidersen git daha çok kadın görürsün. Çünkü  kadınların çıkışı zaten buydu. Yani kadınlar; bağımsız kalmak için, aile baskısından çıkıp topluma karışabilmek için eğitim almalıydı. İslami feministlerin teorisi de o dönem çok güçlüydü. “Doğrudur baskı var, kadınlar haklarından mahrum kalıyorlar ama toplum içerisinde daha fazla yer alıyorlar” diyorlardı.  Çünkü zaten İslami bir rejim var ve zaten deniyor ki her şey İslamidir. Bugüne gelirsek de bu nüansı görebiliriz. Kızları muhafazakar olmayan ve başörtüsü takmayı reddeden ailelerden bahsediyorum. Bunların tohumlarını 1979’daki harekette görebiliriz. 

Reform zamanında müslüman reformistler var bir de bir kampanya başlatıldı bir milyon imza kampanyası. Kadınlar, haklarını kazanmak için bir milyon imza toplamaya çalıştırlar. O dönem çok ilginçtir kitaplar yazılırdı,  kadın hakkını anlatan afişler basılırdı, kadınların ne istediği anlatılırdı fakat toplum hazır değildi. Dolayısıyla bu kampanya yeteri sayıya ulaşamadı.  Ben kendim de içindeydim, gerçekten çok destek görmedi. Ama bir milyon imza kampanyası çok önemli bir noktadır. 

İran’da ahlak polisi veya rehber polis diye polis depatmanı var bunu anlatabilir misin?

Devrimden sonra yeni ‘İslami Devrim Komiteleri’ yaratıldı. Bunların çoğu, mahallelerdeki kaba elemanlardan oluşuyordu. Devrimden sonra bahsettiğimiz o komite şehirlerde baskı yapmak kontrol etmek amacıyla bir şekilde rejimin milis gücü, komite olarak dışarı çıkıyordu.  İlk yıldan itibaren başlamıştır. Başlangıçta ahlak polisi diye birşey yoktu.

Peki bunlar ne yapıyor? Sokakları kapatıyorlar, insanların aile cüzdanlarına bakıyorlardı, bir kadın bir erkek dışarıdaysa onların ilişkisini sorgulanırdı, dışarıda birlikte görülen kadın ve erkek evli değillerse hapis cezası alırlardı. 80’lerin böyle atmosferi buydu. Yani bu dönemde bir kadın ve bir erkeğin parka gidip yan yana oturması suçtu. Evli değilseniz suç işlemiş olacaksınız, ağır cezalar var vesaire. 90’ların ortasındaki reforma kadar Ahlak Polisinin kökeninin burada görebiliriz. 

“Ahlak Polisinin asıl hedefi

kadın bedenini kontrol etmek”

Irak-İran savaşı sonrası komiteler bu grubu emniyetin içine almış yasal bir ‘Ahlak Polisi’ ortaya çıkmıştır. Baştaki amacı erkek ve kadın evliliğine bakmak ama asıl hedefleri kadın bedenini kontrol etmek olmuştur. Mahallelerde her köşede polisler var, kadınların kıyafetlerini kontrol ederler, gerekirse alıp özel polis karakollarına götürüyorlar. Sonra hakimin hükmüne  göre hareket edilir. Duruma göre son olacağına ilişkin bir tahaütname isterler. Ancak bu baskı da yavaş yavaş arttı. Son 4 yıldır rejimin reformu bitirip daha da saldırgan hale gelmesi bu duruma getirdi. Araba kullanan kadınlar, başörtüsüz görülürlerse trafik kameralarından fotoğrafları çekilir onlara ceza kesilir, karakola çağırmak da çok söz konusu. 

Burada Benim Gizli Özgürlüğüm ve Beyaz Çarşamba eylemleri başladı sanırım?

Burada bir kampanya açıldı ilk olarak ‘Beyaz Çarşaflar’ sonra ‘Beyaz Çarşamba’ hareketi. Kadınlar başörtüsüz fotoğraf ve video çekip paylaşıyordu. Ama daha da önemlisi bundan iki yıl önce ‘İnkilap Meydanı Kızaları’ ortaya çıktı (İnkilap Meydanı Tahran’ın en önemli meydanıdır) Vida Muvahhid adında bir kadın, meydanda bir posta kutusunun üzerine çıkarak baş örtüsünü çıkardı ve bir sopaya sarıp salladı. Buradan eylemler silsilesi başladı. Ancak ilk kez bu şekilde gerçekleşen eylemi herkes şaşkınlıkla izledi.

Beyaz çarşamba Hareketine iki farklı görüş var biri severek bu hareketi sürdürüyor bir diğeri ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD) veya yurtdışının etkileri var şüphesiyle yaklaşıyor. İnkilap Meydanı Kızları ise tam tersi toplumun içinden çıktı. Bu da bambaşka bir atmosfer yarattı. Bunun yanısıra ‘bizim silahımız kameramızdır’ diye yeni bir kampanya başladı. Yani kadınlar dışarı çıktığı zaman bir tepki görünce video çekip paylaşmaya başladı. Bunun yanısıra hangi bölgede ahlak polisinin olduğunu gösteren bir uygulama da geliştirildi. Şunu bilmemiz lazım; İranlı bir kadın evden çıktığında artık bir mücadelededir!

Her saniye mücadeledesin, sadece evden çıkmakla da değil evde de mücadeledesin aslında. 

Bu öfke bu sinir bayağı farklı şeylerden geliyor. Bir ülkeden bahsediyoruz ki kadınlar istediği gibi dışarı çıkamazlar. Mahkemeye giderlerse,  mahkemede 1 erkek tanığa karşı 4 kadın tanık eşit kabul edilir. Kadınlar mirasın sadece yüzde 25 ini alabilir. Okullarda bazı bölümlere giremezler. Spor keza… Nereden bakarsan kadınlar hep baskı ve ayrımcılık altında.

O yüzden şimdiki eylemlere geldiğimizde devrimci bir hareket görüyoruz.  Çünkü bu 43 yıldır biriken, sadece öfke değil her gün yaşanılan mücadelenin sonucu. Onun için İranlı kadınlar ister istemez mücadelecei ve devrimci oluyorlar. Çünkü başka bir seçenekleri yok. Adımını dışarı attığın anda artık mücadeledesin! Bu süreçlerle birlikte buraya geliyoruz. Kadınlar hep öndeydi. Her zaman ilk itiraz eden kadındı. Yeşil hareketten sonra farklı farklı büyük ayaklanmalar oldu. Onları da görünce bu artık belliydi diyebiliriz.

Sosyal medyanın  nasıl bir etkisi var?

Son zamanlarda sosyal medyadaki eylemler eleştiriliyordu. Etiketle eylem olamaz itirazları vardı. Hatta son zamanlarda “Siz sosyal medyada varsınız, ama ahlak polisi bizi göz altına alırken siz neredesiniz, neden ses çıkmıyor?” eleştirileri vardı.

Ancak sosyal medya ve yeni jenerasyonun da farkında olmamız lazım. Çünkü eylemlerdeki yaş ortalaması da çok önemli.  Sosyal medya her zaman güçlüydü. İran ‘me too’ hareketi başladı. Bence dünyadaki en aktif ‘me too’ hareketlerinden biri İran’dakiydi. Kadın hareketleri web siteleri, uygulamalar, sosyal medyadan kadın haklarını anlatmak ve kadınların konuşması çok önemliydi. On yıl önceye gidersek İran’da kadın meselesini en çok erkeklerden duyuyorduk… On yıl içerisinde kadınlar bütün bunları ele aldı. Şimdi kadınlar kendi sorunlarını anlatıyor. Bizim hakkımızda konuşmaya hakkınız yok diyorlar. Bizim tercihimiz, bizim hayatımız ve birileri konuşacak olursa o da biz oluruz diyorlar. Bu yüzden aslında ben de bazen kadınlar hakkında konuşmamaya dikkat ediyorum. Kadınlar anlatsın diyorum.

Mahsa Amini’nin ölümünden sonra başlayan protestoların, önceki protestolardan farklı bir atmosfere sahip olmasını nasıl açıklayabiliriz?

Mahsa Amini’nin katledilmesiyle başlayan eylemler bambaşka bir olay. Bu eylemler hem form olarak hem de içerik olarak İran tarihinde kesinlikle çok farklı bir eylem. Mahsa Kürt bir kadın, üniversiteyi kazanmış, kayıt için ufak bir kasabadan Tahran’a gidiyor.  Burada İran’daki hapislerde çok fazla ölümün olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. Ahlak polisi kızı alıyor. Kız ben buralı değilim beni almayın diye bağırıyor.Ancak döverek katlediyorlar. Polise göre ise ölüm nedeni bu değil, İran kamu yayın kuruluşları kalp krizi diyor. Ancak bütün detaylar var. Babası çıktı bütün detayları anlattı.

İlk kez yüzde yüz kadınlar ilerde, kadın sloganlarıyla hareket ediliyor diyebilirim. Diğer önemli bir nokta ise sloganlara baktığımızda, arkasında ne bir parti ne bir medya, kısacası  hiçbir şey yok. Doğrudan halktan gelen bir eylem. Hiçbiri organizasyonlu değil. Yani bütün kavramlar bir anda yok oldu. Bunu anlamak için yeni kavramlar aramamız lazım. Sloganlar radikal ama kadın üzerine. Kadınlar haklarını biliyor ve bunu istiyor. İstedikleri sadece polis olmasın veya reform gibi şeyler değil. Kadınlar bu düzeni istemiyor. Bu sistem kadın bedeni üzerine kurulu bir sistemdir ve bu sistem tamamen yok edilmeli diyorlar. 

Yaş ortalamalarına bakıyorsun 22-25 yaşları arasında bizim tanımadığımız çok ilerici bir jenerasyon. Yani sloganlara bakıyorsun,  diyorsun ki yani buradan ne bir ayrımcılık hiçbir şey yok. Sloganlarda ilk mesele “Azadi” (Özgürlük).

Çoğunluğun müslüman olduğu bir ülkede, bir kadının başörtüsünü çıkartıp yakması ve erkekler tarafından alkış alması hayal bile edilemeyecek bambaşka bir şeydir.  ‘Arap Baharı’ndan da konuşabiliriz, İran’daki eski eylemlerden de, ama son eylemlerde yaşananların hepsi önceden imkansız gibi görülüyordu.  Şimdi yeni bir imkan ortaya çıktı.

İran’da ne zaman bir eylem olduysa, bir kutuplaşma oldu. Amerika meselesi ortada, ambargolar vesaire. Artık kimse hiçbir şeyden bahsetmiyor. Amasız bir destek var. “Bu sistem, bu rejim işimize yaramıyor, 40 yıldır bütün haklarımızı aldı ve biz bunu devireceğiz” diyorlar. Hatta eski eylemlerle dalga geçenler de var.

1979 yılından beri ilk kez devrim kelimesi İran’da geçerlidir diyebilirim. Yani artık sokaktaki insanlara devrimci diyebiliriz. Detaylar çok ilginç. Eylemlerin arasında muhalefet partileri yok ve bu bambaşka bir atmosfer yarattı. 

Rejim de çok sıkışmış bir dönemde. 80’li yıllardan bu yana her on yılda bir daha büyük çaplı bir ayaklanma olurdu. Son 5 yılda ise her yıl bir büyük çaplı ayaklanma başlıyor. Bu kez eylemlerin ülke çapına yayıldığını görüyoruz. Önceki eylemlerde orta sınıfı sokaktayken eylemleri merkezde görüyorduk. Bugün eylemlerde arka mahalleleri, yoksul mahalleler ve kasabalar eylemde. Bu sefer hem orta kesim var hem yoksul kesim beraber ayaklandı.

Kum şehri gibi hiç beklemediğimiz şehirlerde eylemler görüyoruz. Zira ‘Kum’ İran’da Şiilerin Vatikanı’dır. Simsiyah bir şehir, her yer medrese. Herkes molla ve bugün Kum’da kadınların başörtü yaktığını gördük. Bu bambaşka birşeydir. Videolarda orada bile polise karşı molotofla direniş görüyoruz. Mesela ‘Meşheb’, İmam Gazali’nin türbesinin de bulunduğu çok muhafazakar bir şehir. Konser yapılmasına dahi izin verilmeyen bir şehir büyük bir şehir. Orada bütün mahallelerde eylem görüyoruz. Tüm bu detaylar bambaşka bir atmosfer olduğunu gösteriyor. 

1979 devriminden sonra Azerbaycan, Kurdistan etnik grupları merkezden her zaman ayrı kalıyordu. Rejim de bunu kullanıyordu.  Eskiden Tahran’da eylem olunca Kürtler katılmıyordu, Azeriler katılmıyordu. Çünkü buralarda asıl mesele milli meseledir, ana dil meselesidir…  Bu sefer ilk kez irtibatlar başladı. Kürdistan bölgesinde başladı, öldürülen kadın Kürt bir kadın. Biliyorsun Azeriler ve Kürlerin arasında her zaman bir soğukluk var. Azerbaycan’da Tebriz’de Azerice sloganlar atıyorlar. Yani bir muhalefet bedeni oluşmuş vaziyette. Bu bütünlük kendiliğinden ortaya çıktı.

Rejime bir desteğin olmaması da çok önemlidir. Son 15 yıl içerisinde hem ambargo söz konusu hem yoksulluk. İran rejimi çok mafyatik bir rejim olarak hareket ediyor. Ekonomi meclis ve her şey Devrim Muhafızları’nın elinde. 

Son rejim seçimlerde reformistlere izin vermeyip, reformistleri kenara itip kendi içinde bir bütünlük yarattı ve büyük bir risk aldı. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin lakabı ‘Katliam Ayetullahı’dır. Zira İran’da 80’lerde solculara karşı büyük bir katliam var. Hapisteki katliam. bu katliamda 5000 civarında muhalif hapishanelede gizli bir şekilde infaz edildi. İbrahim Raisi’de o Şariat hakimlerden biridir.  

IRNA gibi kamu kuruluşlarında, boş bir sokak fotoğrafı paylaşılmıştı ve eylemlerin son bulduğu yazıyordu. Fakat Twitter’a girip sokaklardan paylaşılan görüntülere ulaşmak artık pek güç değil. Karşı eylemlerin başlayacağı haberlere yer veriliyordu. Rejim durumu nasıl karşılıyor? 

Rejim eylemlerin nasıl başladığını bilmiyor. Eylemler başlayınca Cumhurbaşkanı New York’taydı bu rejim için bir şanssızlıktı. Öte yandan ise ellerinde analizleri yok. Beklemedikleri bir şey. Çok baskı var fakat hala final sürüşe girmediler. Bir buçuk yıl önce İran’da eylemler oldu 10 gün internet kesildi ve üç gün içerisinde 1500 kişi katledildi. Bu sefer hala o noktaya gelmedi. Çünkü bu eylem rejimin beklediği bir eylem değildi, bu dinamizmi beklemiyorladrı. Beklenti ekonomik açıdan bir yoksulluk eylemiydi. Herşey kontrol altında kalabilecekti. 

Devrim muhafızlarına yakın siteleri, yayınları takip ediyorum, hepsi şaşkın. Tehdit var sokaklarda hayatını kaybedenler var şimdiye kadar resmi olarak onlarca kişi öldürüldü. Ancak bu haberler gelirken, halkta bir korku yok, acı yok. Bir baba vurulan oğlunun cenazesini mezara yerleştirirken artık yeter, biz yaşlıların dışarı çıkamız ve bu gericiliğe karşı mücadele etmemiz lazım diyordu. Ve bunu ağlamadan söylüyordu. Yani her fotoğrafta her videoda detay var. Biz bu detaylarda çok farklı şeyler görüyoruz. 

İranlılar artık, olabilir  bu rejim gidebilir,  biz çoğunluğuz ve bunlar gidecekler başka şansları yok diyorlar. Sokaklarda vazgeçmek yok. Cuma günü çok önemlidir. Rejim ilk günlerde, bir cuma namazından sonra polise destek vermek için eylem planladı. Televizyonlarda, reklamlarla her şekilde paylaşıldı. Ve rezalet çıktı. Kendi sitelerinde dahi birkaç fotoğraftan başka hiçbir şey yok. O gece eylemler daha sert olmaya başladı ve yaygınlaştı. Bu bir işaret. Oradan sonra eylemlerin şiddeti daha da arttı. Artık kaybedilebilecek başka birşey kalmadı. 

Ekonomik meseleyi de konuşmak lazım. İran iflasın eşiğine gelmiş bir ülkedir artık. Bir ülkeden bahsediyoruz devrimden sonra 90’lı yıllara kadar yoksulluk vardı belki ama her şey yavaş yavaş elimizden alındı. Devrim muhafızları ve onlara yakın mafyatik gruplar tarafından milli fabrikaların hepsi özelleştirildi. Bu yüzen de rejimin çok sıkıştığı bir zamandayız. Çok güçsüz bir rejim var. Toplumdan hiçbir şekilde destek alamıyor ve sadece silah gücüyle baskı yaratmaya çalışıyor. Ancak sahada gördüğümüz ilginç şeylerden bir diğeri, genel kitle genç hareketli bir kitle var ve kadın ortada.

İlk kez Amini’nin katliden sonra kadın oyuncular ondan fazla kadın oyuncu kamera önünde başörtüsünü çıkarttı. Bu  kariyerlerindeki son nokta anlamına geliyor. Hatta Kültür Bakanı, başörtüsünü çıkaran oyuncular artık bu sektöden gitmeli açıklamasını yaptı. Ardından daha güçlü bir şekilde cevap geldi, “biz zaten bu durumlarda artık oynamak istemiyoruz, biz artık başka bir dünya istiyoruz” dediler. Ardından bir kaç kişi daha başörtüsünü çıkardı.  Milli futbol takımı radikal bir biçimde destek veriyor. Erkeklerin de acayip bir desteği var. 

Ortak Mesele: Kadın

Ben burada ayrı bir parantez daha açmak istiyorum. Yutdışına bakarsak İstanbul İran konsolosluğu önünde geçenlerde eylem oldu. Devrimden sonra bu da bir ilktir. Çünkü İstanbul’da yaşayan İranlılar farklıdır, gidip geliyorlar. Türkiye’de bir İran istihbaratının da varlığından söz edebiliriz. Bir kalabalık geldi radikal ve birleştirici sloganlar atıldı. Siyasi açıdan bakarsak bir yanda Şahcılar var bir yanda solcular var Kürtler, Azeriler , milliyetçiler herkes şunu kabul etti ortak mesele kadın. Gerçekten dünyada kadın devrimi ruhu hissediyorsun. Sokaklarda polislerle çatışan insanlardan küfür duymuyorsun, bir ruh var. Ve yurtdışından destekleri önemlidir.  Anonymous grubu destek veriyor Roger Waters destek veriyor. İranlı kadınlar yurtdışında seslerinin duyulmasını istiyorlar, herkesten istiyorlar ve özellikle devletlerden değil halklardan istiyorlar. Yani Amerika, Fransa birşey yap demiyorlar, dünyadaki insanlar bizi görüyor mu bize destek veriyorlar mı diyorlar. 

İran gibi olmak korkusundan, İranlı kadınlar gibi cesur olma heyecanına

Geçen bir tweet okudum, düne kadar İran kötü bir örnek olarak gösteriliyordu. “Bak İran gibi olabilirsiniz” endişelerini duyardık. Bu sefer tam tersi, “İranlı kadınlar gibi cesur olabiliriz” sözlerini duyuyoruz. İran kadını ülkenin imajını değiştiriyor ve bu imajı sadece dünyaya karşı değiştirmiyorlar.

Ben İran’dan kiminle konuşsam bir mutluluk var bir millet kendine yeni bir imaj yaratıyor. Kısa bir süre önceye kadar kadar konuşulan her şey “İran’dan nasıl kaçarım?” sorusu üzerineydi. Bu sefer tam tersi, biz kaçmıyoruz mücadele ediyoruz, mutluyuz, gururluyuz diyorlar. Bu mutluluk üzerine eyleme giden arkadaşlarımdan duyduğum şu sözler var, “eylemde ölümler var ama herkes mutlu, tebessüm hakim, her yerde dans ve performans”.

Paylaşılan polise ve rejime destek eylemlerine gelirsek, İran’da yönetimin de kurduğu kadın örgütlenmeleri mevcut. Bu eyleme katılanlar, bu örgütlerdekiler mi?

Sosyal medyada bununla dalga geçiliyor.  Çünkü bir meydana neredeyse 100 kişiyi bile toplayamadılar. Çünkü ekonomik krizle beraber rejimin hiçbirşeyi kalmadı, sadece silah gücü var. . Eğer stratejileri bu ise hala ne olduğunun farkında değller. 

Basij (Devrim Mufaızlarının Gençlik Kolu) gibi devlet tarafından kurulan kadın örgütleri var ama bunların sayısı azdır. Ancak 22 yaşında masum bir kızın ölümü söz konusu. Bu farklı bir atmosferdir. Silahları var belki ama rejimin içinde de korku var. Özellikle küçük şehirlerde herkes biribirini tanıyor. “Sen dün gittin insanları öldürdün” diye lekelenmekten de korkuyorlar. İlk kez isyandan korkmaya da başladılar. 

Fotoğraf:  Dafrash/CC

Rejim içinden de sesler geliyor. Bir bakan tweet attı eğer bir yerde toplumun bir isteğine taviz verirsek bu domino gibi rejimin düşmesi anlamına gelmez dedi. Rejim içinde de bir çatışmadan söz edebiliriz. Polis yorgun. Çünkü büyük malzemelerle dışarı çıkmak bütün mahallelere müdahale etmeye çalışmakla birlikte polis de yoruldu.  Polis de bir yerde memur, halka vurma isteği yok yani. Onlar içerisinde de çok çatışma gözüküyor.

Daha önce Üniversitelerin sessiz kalması eleştiriliyordu, bu son eylemlerde üniversitelerin de aktif olduğu yorumları var.

Üniversiteler sessiz değildi. Bu eleştirileri biraz haksız buluyorum. Okullar her zaman mücadeleciydi, her zaman radikal ve ilericiydi. Çok güzel bir detay var eylemlerle birlikte liseli ilerici kız öğrencilerden bir açıklama geldi. Açıklamada, “Gelecek hafta okullar başlayacak biz ilk günden başörtüsüz gideceğiz, sloganlar atacağız” diyorlardı. Biliyorsun İran’da birinci sınıftan başlayarak okullar kadın erkek olarak ayrıdır. Erkek arkadaşlarımızdan da bunu istiyoruz dediler. Ve sloganları da belirlediler.  Bu demek oluyor ki 15 yaşındaki çocuklar da daha aktif olacak. 

Peki aydınların tepkileri nasıl? İranlı yazarlar, yönetmenler, sanatçıların tepkisi var mı?

Tepkiler ilk günden dediğim gibi kadın oyunculardan başladı birkaç bildiğimiz yönetmen yazardan da tepkiler geldi. İran Yazarlar Birliği’nden bir açıklama yapıldı.  Yazarlar birliği  çok ilericidir. İran sinemasının çoğu devrim muhafızları ve devletin kontorlünde…

Asghar Farhadi bugün bir açıklama yaptı  çok temiz bir açıklama. Normalde farsçada ortada oynayan diye bir laf vardır Asghar Farhadi biraz böyle bir yönetmendi, ancak millet artık buna izin vermiyor. tepkilerde bu son şansınızdır dendi. Ortada oynamak yok ya o trafsınız ya bu taraf.

İran yeni dalgasını başlatan efsane yönetmenlerden Mesut Kimyai, halka destek verdi ve artık ortada oynamak yok dedi. Artık herkes tarafına karar vermek zorunda hissediyor. 

Son olarak da yeniden eklemek isterim, İranı kadınlar herkesten destek bekliyor. Farklı devletlere gelin bizi kurtarın demiyor. Sadece imajlarını kurtardıklarını düşünüyorlar ve bunun dünyadaki diğer halklar tarafından görülmesini istiyorlar. 

Röportaj: Suer Celina

© PRIZMA MEDIUM