Fotoğraf: Ferdi Limani

İsterseniz DokuFest’in kurulduğu o günlere dönelim. Prizren nasıl bir şehirdi ve bu şehirde bir festival başlatma fikri nasıl doğdu?

Dönelim. Yıl 2002. Savaş sonrası… Sinema yok. Hemen hemen hiçbir şey yoktu. Bizim ise aklımızda sinema,  aklımızda Lumbardhi’yi canlandırmak. Orada yeniden nasıl film gösterebiliriz? Bu şekilde başladık. Festivalin başlangıcında amaç sinemayı Lumbardhi’ye geri getirmekti. Bu amacın dışında farklı bir motivasyon o dönem daha oluşmamıştı . -Bir vizyon? Yalan! Yoktu sonradan gelişti. Şehirde sinema yoktu, tiyatro, konser yoktu. Sadece 3-5 kafe vardı. Birinden çıkıp diğerine giriyorduk. Ağırlıklı olarak savaşta yaşanan yıkımlara odaklanılmıştı. Kültürel bir insiyatif yoktu. Festival fikri o bizim kültürel boşluğa bir reaksiyonumuz oldu aslında. O boşluğu küçük bir adımla doldurmak.

Festivalin adına nasıl karar verdiniz ve varsa önerilen başka isimleri hatırlıyor musnuz? 

Kafe 2000 adında bir mekan vardı. Bir akşam orada oturup festival hakkında konuşuyorduk. Festival yapacağız ama adı yok daha. Kimin fikriydi hiç hatırlamıyorum şu anda ama o akşam ‘DokuFest’ diye bir öneri geldi ve tamam budur dedik. Böylece ‘DokuFest’ adıyla devam ettik. Diğer öneriler ve fikirleri de şu anda hatırlayamıyorum. 

Fotoğraf: Dokufest

DokuFest’in kurulduğu yıl ve bugünü özetlemeye çalışırsak nasıl bir yorum yapabilirsiniz? 

İlk kurulduğu günden bu güne tabi ki çok büyük bir fark var. İlk yıl şaka desem yarım kalır sıkıntıdan desem yarım kalır ama bir bakıma da öyle sıkıntıdan bir şey yaptık.
Şimdi ‘DokuFest’ kocaman bir festival. Bir festivalden de öte. Farklı projeler, eğitim programları, çok fazla fark var… Eskiden bir yerimiz bile yoktu şimdi yerimiz var. Maddi açıdan da dururmumuz daha iyi. Şimdi başarı, saygınlık ve çok daha büyük bir sorumluluk var. Kurumsal bir yapı var. ‘DokuFest’ Festivalden öte kültürel bir organizasyon. Prodüksiyon ve  eğitim bölümleri yuvası. 

Okullar, öğretmenler ve öğrencilerle ilgileniyoruz. Okullarda film nasıl kullanabilir gibi önemli bir bölümümüz var. Festival sırasında da film gösterimi yanısıra önemli konulara değindiğimiz söyleşi ve toplantılar da var.

Fotoğraf: Elmedina Arapi

Festival’de film seçiminiz nasıl oluyor?

Festivalle birlikte gelişti. Başlardaki iki veya üç yıl biz zaten filmleri seçmedik. Özgüvenimiz yoktu. Televizyondan bir belgesel editörüne filmleri gönderiyorduk. Ondan sonra 2 yönetmen davet ettik ve onlara dedik ki biz filmleri getirelim siz seçin. 

Bu sırada biz tecrübe kazandık ve artık bu işi yapabiliriz dedik. Şu anda ön eleme bölümünde 20 kişilik bir ekip var. Belgesel, kısa film ve çocuk filmleri için farklı üç komite var. Kosova, Belgrad, Berlin, Amerika ve Kanada’dan büyük bir grupla filmleri beraber izleyip filtreliyoruz. Puanlama ve not sistemi var. Film seçiminde not sistemi bizim için önemli. 

Gönüllüler festivalin önemli bir parçası. Öte yandan gençler kültürel bir organizasyonda çalışma fırsatı buluyor ve yeni arkadaşlıklar gelişiyor. DokuFest ve gönüllülüğü anlatır mısınız?

Tabi bir de bu işin verdiği bir gurur var gençlerde. Hem onlar DokuFest’in bir parçası olmaktan gurur duyuyorlar hem de biz onlarla gurur duyuyoruz. Gönüllülük festivallin başlangıcından beri var olan bir fikir.  Zaten en az ilk  5 yılda hepimiz birer gönüllüydük. Kurulmasının, sürdürülebilirliğinin fikri gönüllülüktü. Biz İsveç, Kanada gibi zengin ülke değiliz o işi gönüllülük bazında yapmazsan gerçekleşmiyor. Ve işi tanıtmak bir yerlere getirmek önemli. Biz zamanında son derece normal olarak, kablo da taşıdık, ufak yapı işlerini de gönüllü olarak yaptık. Çok normal ve doğasında olması gereken bir iş. Hala da bu felsefemiz devam ediyor sabah 3-5’e kadar çalışırız gerektiğinde.

Kısa bir süre önce İsviçre’de bir festivaldeydim. Çok güzel bir an yaşadım. İki festival yönetmeni bir akşam bara geçtiler ve bütün gece oradan servis yaptılar. Çok güzel bir andı. O yüzden biz çekinmeden gönüllü olarak her işe koştuk. Gençlere örnek olmak gerekiyor. Buraya gelen bir gence bunu göstermek, öğretmek önemli. O yüzden diyorum biz onlarla gurur duyarız. Onlar da festivalle gurur duyar. 

Görsel: Pa Vend

Son dönemlerde DokuFest’ten tanıdığımız yönetmenlerin filmlerini uluslararası festivallerde görüyoruz. Bu başarı hikayesi nasıl gelişti?

Bu soruya bir arada yanıt vermek komplike olur zira Samir festivalin kuruluşundan beri aramızda. Leart ise 14 yaşlarından beri bizim festivaldeydi. Çok şeyi burada öğrendi.

Biz zamanla gençlerin bir kapısı olmasının ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Gençlerin film öğrenmek, film izlemek, fikirleri varsa onun üzerine çalışmanın ne kadar değerli olduğunu gördük. Biz bu fikirlere burada her zaman yardım etmeye çalışıyoruz. O yüzden biz zamanla birkaç ekipman alarak bir film merkezi kurmaya başladık. Bu film merkezini 10 yıl önce kurduk ve uluslararası festivallerde gösterilen bu filmler o 10 yılın sonuçları. Hemen gerçekleşmedi. Festival kurulurken program hazırlamayı bilmeyip şimdi Avrupa’da en iyi film programlarından birine sahip olduğumuz gibi bu fikirle gelişen ilk filmleri de ortalamaydı. Ama şimdiki filmler Cannes, Locarno ve Berlinale’de gösterildi. 

İnanıyorum ki bir fikrin ve bir vizyonun üzerine çalışılırsa bir gün meyvesini verir. Biz bu işe çok yoğunlaştık. Festivaldeki film programlarımızda birileriyle anlaşma yapmadık. Çok festivalde bunu gördüğümü söyleyebilirim. Biri benim arkadaşım filmini seçelim, biri para vermiş filmini programa alalım gibi şeyler yok. Bizim film programımızda önem verdiğimiz her şey kalite!

Seyirciler kaliteli film izleyecek. Bu kaliteli filmlerden de esinlenebilecek genç yetenekler, yeni işler çıkarabilir. Film programlarımızla bir nevi esin kaynağı olmaya çalıştık. O yüzden aslında benim için bu sonuçlar süpriz değil. Sanıyorum ve umuyorum ki ileride daha da iyi filmler çıkacak. Samir’ler, Pa Vend’ler, Leart’ların sayısı daha da artacak. 

Görsel: DokuFest

Her edisyonun farklı bir heyecan ve zorluğu vardır ama son zamanlarda bir Pandemi ile iç içeyiz. Siz de bu süreçte online bir festival düzenlediniz. Yaşadığınız sorluklar nelerdi?

Pandemi çok çeşitli zorluklar çıkardı. Geçen yıl festivali online düzenlemek zorunda kaldık.  Farklı dinamiklere alıştırdı. Pek beğendiğimi söyleyemem ama farklı durumlara nasıl çabucak adapte olabileceğimizi öğretti. Bazı alışkanlıklarımızı değiştirdi ve değiştirmeye devam edecek gibi. Biz çok insanın içinde bulunduğu bir organizasyonuz. Bu noktada sorunlar çıkardı önümüze. Bir arada olamadık. Yolculuklar sorun oldu. Bunun gibi çeşitli pratik ve problemlerle çalışmak zorunda kaldık. Fakat, başka ülkelere göre sanırım biz süreci biraz daha kolay atlattık. Umarım yeniden aynı sıkıntıları yaşamayız. 

DokuFest gibi bir festivalin düzenlendiği bir ülkede teknolojik altyapı gelişimi sizce yeterli mi?

Aslında teknik olarak gerideyiz. Festivalin de teknik olarak daha gelişmesi gerekiyor. Teknoloji çok hızlı gelişiyor. O adımları yakalamak zor.  Özellikle bizim gibi açık havada gösterimleri olan bir festival için. Bu teknolojiyi yakalamak için ekonomimizin daha güçlü olması gerekiyor. Dünya klasmanında bir teknolojiyi yakalayabilmemiz yakın zamanda pek mümkün görünmüyor. 

Fotoğraf: Elmedina Arapi

DokuPhoto’ya gelelim. DokuPhoto’ya bu güne kadar çok önemli fotoğrafçılar katıldı. Son edisyonda odak ağırlıklı olarak eğitimlere verilmiş gibiydi. DokuPhoto nasıl devam edecek?

Festivalin kurucularından neredeyse herkes fotoğrafçıydı. DokuPhoto’yu bırakmayız. Bu sene yeni bir adım attık. Yeni bir DokuPhoto düşündük. Burada ağırlığı konuşmalar ve Masterclassa verdik. Klasikleşmiş sergilere daha az yer ayırdık. Zira sanıyoruz ki genç fotoğrafçılar, söyleşiler ve eğitim programlarından daha fazla yararlanabilir. Bu sene Ron Haviv ve Paul Lowe’nin katılımıyla konuşma ve masterclass vardı. Bunları VII agency ile birlikte düzenledik. Devamı bu şekilde olacak. 

Röportaj Suer Celina

© PRIZMA MEDIUM

*Bu içerik CHwB Kosova ve GërrGërr platformu tarafından destenkenmiştir.