✎ Esin Muzbeg

Medyanın bir iletişim aracı olduğunu biliyoruz; bu aracın birtakım mesajlar yaydığını da… Aynı iletişim araçlarından, aynı mesajları alsalar bile insanlar neden farklı düşünebiliyor? Kaldı ki çok fazla iletişim aracından, farklı mesajlar yayılıyor. Bu bir düşünce saçması değil mi? Değil! 

Önce medya mesajlarına sonra da bunların okunmasına bakalım. Medya düşüncelerimizin içeriğini belirlemekten çok, ne hakkında düşüneceğimizi belirler. Siyasi mesajlar yayan içerikler, sizin hangi partiye oy vereceğinizi ya da dışarda hangi yemeği yiyeceğinizi belirlemede çok fazla etkili değildir. Ama demokrasi gereği oy vermeniz gerektiğini ve dışarda yiyeceğiniz yemeklerin konseptini çoktan belirlemiştir bile. 

Bir medya mecrasının karşısına geçip de onu kullanmaya başladığımız an, onun da bizim karşımıza geçip bizi kullanmaya başladığı andır. Aşk gibi bir şey bu: Karşılıklı. O yüzden tutkuyla bağlanıyoruz. Liberal politikalar çerçevesinde kurulu ekonomik düzenlerde iletişim sistemleri böyle işliyor. Liberal olmayan diğer sistemlerde daha kaba bir propaganda süreci devreye giriyor. Ama bizde kaba bir propagandaya gerek duyulmaksızın karşılıklı bir rıza ilişkisi içinde, medya kanallarından gerekli enformasyonları ve eğlence materyallerini alıyoruz, bunları kendi bilişsel dünyamızda işliyoruz. Medya da bu arada bizleri profillendiriyor ve sanal dünyada gördüklerimizin benzerlerini gerçek dünyada bize sunan ürünlerle buluşmamızı sağlıyor. Evlerimizin düzeni, hayatlarımızın tarzı, yemeklerimizin tadı, içeceklerimizin adı, çoraplarımızın markası, eşlerimizin keli veya saç stili böylece daha bir tanıdık ve bilinir oluyor. Biz de yabancı bir dünyada değil, bildiğimiz tanıdık bir dünyada yaşamaya devam ediyoruz. Bu ‘an’ ilişkisinde, (hani bizim onu, onun bizi kullanmaya başladığı anda) kimin daha belirleyici olduğu konusu, halen tartışmalıdır. Bu tartışmada medya, nasıl bir sonuca varacağımızı belirleyemezse de ne hakkında tartışacağımızı belirlemede gayet başarılıdır. 

O halde medya, medya üzerinden de aslında kurulu ideolojik düzen ne hakkında tartışacağımızın çerçevesini çizmiş durumdadır. Bizim özgürlük alanımız, bu çerçeve içinde sistemi dilediğimiz gibi ele almak, eleştirmek veya tartışmaktır. Böylece medya üzerinden ideolojik düzen sürekli olarak yeniden üretilmektedir. Kuşkusuz ki medya haricinde başka ideolojik araçlar da vardır. Ama bu yeniden üretim sürecinde medya, sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak ve ideolojiyi görünmez kılmak konusunda önemli araçlardan biridir. Çünkü bize çok tanıdık gelen bir dille tatlı bir hikâye kurar. 

Ancak medyanın kurduğu bu hikâyenin alımlanması herkes için bir değildir. Çünkü izleyici her mesajı doğrudan almaz. Kendi kültürel birikimi, dünya görüşü, değer yargıları ve bilişsel süzgecinden geçirir. Stuard Hall, bunu hakim okuma, müzakereci okuma ve karşıt okuma olarak tanımlamaktadır. Hall’a göre her içerik (her mesaj) kodlanarak sunulur ve alıcının evreninde bu kod açılarak okunur. Okumanın 3 türü vardır. Hakim okuma, iletilen mesajların reddedilmeden kabul edilmesini ifade eder. Müzakereci okuma, kısmen bir kabulü içerir. Karşıt okuma ise iletilen mesajların reddedileceği bir okuma biçimidir. Herkesin muhtemelen çok bildiği Baba (The Godfather) filminden bu okuma biçimlerini örneklendirmeye çalışalım. Hakim okuma: Birinci bölümde Marlon Brando’nun canlandırdığı Baba (Don Vito Corleone), haksızlıkla mücadele eden bir gangsterdir. Ne yaptıysa kendini ve ailesini korumak için yapmaktadır. Uyuşturucuya karşıdır. Mesajların pozitif yönde alındığı bir değerlendirme olarak okunabilir. Aynı filme, müzakereci okumayla bakan biri için kimi mesajları kabul edilebilir olurken, kimileri reddedilmektedir. Örneğin Al Pacino’nun canlandırdığı Michael Corleone, Baba koltuğuna oturunca haksızlıkla mücadele eden bir mafya lideridir. Ancak kendisi de yasa dışı yollara başvurur. Vatanseverdir ama cezadan kurtulmak için vatanseverlik imajını kullanır. Dolayısıyla bir tarafı kabul edilebilir iken, bir tarafı da reddedilmektedir. Mafya karşıtı olan bir okuma ise aynı filme karşıt bir okuma biçimini sunar.  Baba filmi, mafyaya içerden bir göz atarak onu sempatikleştirmeye çalışır ve bu tür ilişkileri meşrulaştırır. Yasadışı işleri öven bir yaklaşım sergiler. 

Neticede medya mesajları saf içerikler değillerdir. Karmaşık süreçlerden geçerek oluşturulurlar ve genelde hakim olan ideolojik düzeni (burada ve yukarıda adı geçen yerlerde ideolojiye olumlu veya olumsuz bir anlam yüklemiyoruz) yeniden üretmeye yararlar.  Bu mesajlar insanların kendi kültürel dünyaları, bakış açıları, değer yargıları, inançları ve saire içinde çözümlenerek okunur. Herkes her mesajı aynı etki ile alımlamaz veya kabul etmez. Ama illa ki herkesin beğeneceği bir hikâye vardır. Ve medya bunu sunmada gayet başarılıdır. Önemli olan hikayeleri dinlememek değil, uygun olanı seçebilmektedir. Çünkü unutmak, öğrenmekten daha zordur ve yanlış bir bellek oluşturulursa bunu düzeltmek çok daha zordur.  

© PRIZMA MEDIUM