✎ Adelina Hasani

Dini, etnik ve kültürel sınırların ötesinde, şehirler genellikle görünmez olan cinsiyet bariyerleriyle dolu. Şehir, cinsiyet rollerine dayalı olarak yer, zaman ve davranışları sınırlayan cinsiyet engelleriyle doludur. Çoğu zaman bu sınırlar görünmezdir. Zira sosyal bir normallik haline gelmiştir. Yuval Davis’in de belirttiği gibi, aidiyet sınırları ile tanımlanan kente dahil olma ve/veya dışlanma oranları genellikle sembolik ve hükümetin ihtiyaçlarına göre şekillenmekte.

Kenti toplumsal cinsiyet perspektifinden okumak, aynı anda sıradan kentsel politika ve planlamanın feminist bir eleştirisini ve temel sosyal, kentsel ve çevresel tartışmalara yeni bir yaklaşım sunar. Kenti bu persfepktiften okumak aynı zamanda, kadınlar için güvenli ve kullanılabilir kentsel alanlar; kamu altyapısı, ulaşım, eğitime erişim, istihdam ve tüm hizmetler anlamına gelir. Tüm bu kriterlerin karşılandığından emin olmak ve kapsayıcı bir kente ulaşmak için kadınların kentsel planlama süreçlerine dahil olması hayati önem taşır.

Geleneksel şehir tasarımı ve planlaması, toplumumuzda kadın ve erkek arasındaki karmaşık ve eşitsiz ilişkileri fark etmekte genellikle başarısız olmakta. Bu durum, kadın ve erkeğin kamu mallarından aynı şekilde veya aynı ölçüde yaralanmasına engel. Kadınların kentsel kalkınma politikası planlamasına dahil edilmemesi, onların özel ihtiyaç ve taleplerini görünmez kılmanın bir biçimidir. Bu hak, kadınların yaşam kalitesinin yanı sıra tüm kamusal alanların eşit kullanımını da içerir. Aynı zamanda, kadınların kentsel yaşamın tasarlanması, planlanması ve inşa edilmesi süreçlerine ve ayrıca altyapı ve kentsel hizmetlerin geliştirilmesi süreçlerine eşit olarak katılmaları gerekliliğini de içerir. Öte yandan bu talepler sadece ekonomik refahla ilgili olarak değil, aynı zamanda kadınların kentin siyasi, sosyal ve kültürel yaşamına eşit katılımıyla da yapılmaktadır.

Prizma Medium’un 2021 yılında Prizren kentinde kadın ve kız haklarına ilişkin yaptığı araştırmaya göre, Prizren kentindeki kadınların kamusal alanlarda ve özellikle kamu aydınlatma eksikliği olan bölgelerde kendilerini güvende hissetmediklerini gösteriyor.Şimdiye kadar Belediye kurumların hiçbiri, daha önce hiçbir zaman şehirdeki kadınların şehirdeki somut ihtiyaçlarını yansıtmayı başaramadı. Dahası, kadınlar şehirlerde temsil edildiklerini hissetmiyorlar. Şehirde kadınları temsil eden herhangi bir heykel veya anıt bulunmuyor, ayrıca kadınlara ait çok az sokak ismi var. Kadının kentte temsil edilmemesi, kentin ekonomik, sosyal ve politik gelişimine kadınların katkısını baltalamakta. Bu aynı zamanda, kamusal alanların yalnızca erkeklere ait alanlar olarak ele alındığı, kadınların ise bu alanları yalnızca geçici olarak kullandığı daimî ataerkil sistemin bir sonucu.

Kadınlar da kentte işgücü piyasasının dışında tutuluyor. Kadınların işgücü piyasasına dahil edilmesi ve etkinleştirilmesi için sürdürülebilir bir siyasi planlama bulunmuyor. Kadınlara ait işletmeleri desteklemek genellikle sembolik olmakla birlikte Belediye tarafından kadınlara sağlanan ekonomik destek, genellikle kadın mesleği olarak kalıplaşmış bazı meslekler için yapılmakta. Bu da toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan bir belediye politikasının olmadığını gösteriyor. Diğer yandan, kadınların işgücü piyasasına katılımı ve güçlendirilmesi için vizyon eksikliği özellikle yoksulları etkiledi. Özellikle pandemi döneminde kadınların kamusal alanlardaki güvenlik durumunun yanı sıra ekonomik ve sosyal durumu da kötüleşti.

Kentte kadın ve kız çocukların haklarına yönelik ayrımcılık çok boyutludur ve bu hakkın ele alınması esas olarak toplumsal cinsiyet perspektifine sahip politikaları gerektirir.

© PRIZMA MEDIUM