✎ Esin Muzbeg

Kitle iletişim araçları üzerine yapılan ilk araştırma bulguları izleyiciyi pasif, etkiyi ise doğrudan olarak tespit etmiştir. Ancak zaman içinde medya içeriklerinin belirlenmesindeki tüm sorumluluğun medya kurumuna kaldığı görülmüş ve sınırlı etki çalışmaları üzerinde daha fazla durulmuştur. Bu bağlamda ana akım medya çalışmalarında güçlü etki / sınırlı etki tartışması esaslı bir yere oturmuştur. Eleştirel yaklaşımlar ise işin içine kültür endüstrisi ve ideolojiyi de katarak bir egemenlik mücadele alanını gündeme taşımışlardır. İletişim dünyası, bir ideolojik mücadele aracı olarak görülmüştür. 

Bu iki teorik çerçeve medyanın görevi, sorumlulukları, etik duruşu, gazetecilik ilkeleri gibi işleyişine ilişkin pratikleri oluşturan bir sistemin hem sürdürülebilir oluşunu hem de eleştirisini getirmiştir. Neo liberalizm ve küreselleşmeyle birlikte gelen teknolojik gelişmeler yeni medyalar ve yeni mecralar silsilesini tetiklemiştir.  1980’lerden itibaren yükselişe geçen neoliberal politikalar, medya sektöründe deregülasyon politikalarının izlenmesine yol açmıştır. 1990’larda iki bloklu dünyanın çöküşü ise küreselleşme sürecini hızlandırmıştır. Böylece bir yandan deregülasyon politikaları diğer yandan küreselleşme eğilimleri iletişim dünyasında hem yatay hem de dikey tekelleşmeye ve uluslararasılaşmaya yol açmıştır.  Artık sermayenin önünde durabilen bir iletişim regülasyonu kalmamıştır. 

2000’li yıllardan itibaren yeni medya olarak bildiğimiz dijital medya ağlarının yaygınlaşması ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle sosyal medya da bir mecra olarak ortaya çıkmıştır.  Bugünlerde ise medyaya sanal zeka, hiper gerçeklik gibi uygulamaların dahil olmasıyla artık sanal dünya kuşatması altına girilmiştir.  Yeni medyanın ileri versiyonları 4.0 sanayiyle uyumlu olarak 4.0 medya mecraları da ortaya çıkmaktadır. 

Böylece bugünün dünyasında medyanın güçlü etkisi / sınırlı etkisi tartışmaları anlamsızlaşmıştır. Çünkü medyanın mecraları da esasında değişmiştir. Bugün iletişim akışları halen ana akım medya üzerinden takip edilmesine rağmen, böyle bir sınırlılık ve böyle bir zorunluluk ortadan kalktı. Her vatandaş aynı zamanda hem gazeteci, hem aktivist hem de mecra olabilmektedir. Ancak, bu her şeyin olabilirliği, her şeyin mübah olduğu anlamına gelmemektedir. Bu yüzden yeni medyayı ve yeni medya düzenini düşünürken, yeni bir ahlaki duruşu ve bu yenilikler içinde medya etiğini de yeniden düşünmek gerek. 

Çünkü geleneksel medya çoktan dönüştü. Bu dönüşüm sürecinde kamu yararı ve kamu çıkarı ikinci plana itildi. Ürün izleyiciye, izleyici ise piyasaya pazarlanır hale geldi. Bunu gerekçelendirebilmek için başarı kıstası yayının kârlılık durumuyla ölçülür oldu. Kuşkusuz ki buna alternatif mecralar ve alternatif gazetecilik pratikleri de oluştu.  Ama gerek ana akım, gerekse alternatif olarak görülen medyaların tamamı, henüz medya olarak tanımlanmayan ama esasında medya görevi ve işlevi gören mecralar ve platformlar tarafından kuşatıldı. Bu yeni medyaların bir kısmı, (kişisel bloglar, bireysel sosyal medya hesapları veya kurumsal hesaplar) medya olarak addedilmediği için denetlenmeyen bir alanda faaliyet gösterir oldu. Bu yüzden yeni medya gazeteciliği pratiğinin de bir meslek etiği ilkelerine, doğruluk denetim mekanizmalarına ihtiyaç duymaktadır.

© PRIZMA MEDIUM