Fotoğraf: Elmedina Arapi

Eroll bey, DokuFest’in sadece bir festival değil, artık büyük bir organizasyon olduğuna hemfikiriz. Bu kültürel organizasyonun eğitim programları bölümü var bildiğimiz üzere. Nedir bu eğitim programları?


İlk başladığımızda, vizyonu kurmaya odaklandık. Ne yapacağız, bağışçıların açtığı her çağrıya başvuracak mıyız, yoksa bizim yapmak istediğimizi mi yapacağız? Bağışçılar tarafından yönlendirilen kuruluş olmamak için deneyimimiz olan şeyi yaptık. Sinema alanında bilgimiz ve deneyimimiz var. Bu yoldan devam ettik. Filmleri daha fazla seyiciye ulaştırabilmek istedik. Zira DokuFest bir sinema binasını korumakla başladı. Bu gün, yani yirmi yıl sonra Prizren’de 16 adet sinema salonunun olacağını, önceden kimse tahmin edemezdi. Bu da gösteriyor ki bizim yaptığımız çalışmalar, uzun birer maraton.

Zamana yatırım yapmak lazım, gençlere yatırım yapmak lazım. Bunun için de eğitim en mühimi. Film eğitiminin Kosova’da pek iç açıcı olmadığını gördük. Çok önemli filmler yoktu. Tabi Sundance’te başarı elde eden Blerta Zeqiri’nin ‘Kthimi’ filmi gibi birkaç yapım vardı. Fakat bir devamlılık yoktu. Bir temeli yoktu. Bu yüzden 2012 yılında Belgesel Film Fabrikası adlı ilk sinema eğitimi programa başladık. Burada fikir, taşradan hikayeler toplamaktı. Programla birlikte gençlerdeki potansiyelin farkına vardık. Akademiye devam etme şansı olmayan süper yetenekli gençlerin olduğunu gördük. Bunun yanısıra bir de akademik hayatına sosyal bilimlerin başka alanlarnda devam etmek isteyen gençlerin, sinema okumak zorunda olmadan sinemayı okuduğu bölüme dahil edebilmesine yardımcı olabilmek fikirleriyle birlikte ilk film okulu olan Future is Here’e başladık. Bu programda devlet okullarında okuyan 18 yaş ve altındaki lise öğrencilerine odaklandık.


İlk sene gerçekten çok zordu. Gençleri programa başvurmaları için çağırıyorduk. Hızlıca 10 sene sonraya, yani bugüne bakacak olursak, 150 başvuru aldığımız bir noktadayız. Şimdi artık başvuranların arasından öğrenci seçmekte zorlanıyoruz. Liste, kısa liste sonra daraltılmış kısa liste ve en sonunda programa katılabilecek 10 kişiyi seçiyoruz. Bu sene bir de bazı eksiklikleri görüp; ses mühendisliği, ses tasarımı, kurgu bölümlerini de açtık. Ayrıca bu seneki çağrımızı kategorilere ayırdık. Barşvurulara gelince, toplumumuzun ne kadar geliştiğini bariz bir biçimde gördüğümüzü söyleyebilirim. Başvurular, 17 yaşındaki bir gencin yazabileceğini tahmin edebileceğimiz seviyenin çok üstünde. Gençler ne istediklerini biliyorlar. Bu bizim açımızdan çok sevindirici ve iş yükümüzü de oldukça hafifletiyor.


Bu noktaya hızlıca geçtim ama tekrar başa dönmek gerekirse, bu programın iki amacı vardı. Filme istekli gençlere film yapmayı öğretmek. QKK gibi yerlerden destek alabilme şansları olmayan, iyi fikirleri olan gençlere bu sene hibe de temin etmeye başladık. Programın diğer parçası ise filmleri daha fazla seyirciye ulaştırabilmek. Peki yeterli sayıda sinema salonu olmayan ülkemizde bunu nasıl yapacağız? 16 yaşındaki bir gence sosyal konuları ele alan, ilgisini çekecek bir filmi nasıl ulaştıracağız? Bununla birlikte o filmle onların yaşadıkları bölgede eleştirel düşünmeleri nasıl geliştirebilir sorularının cevabını sinemayı okullara taşıyarak bulduk.


İlk zamanlarda Prizren’deki okullara film götürerek başladık. Devamında okullarda kulüpler kurmaya başladık. Fakat bunun sürdürülebilirliği yoktu. Zira liseden mezun olan bir gencin gelecek nesillere bilgi aktarımı düşünülmemişti. Her şeyi başlatabiliriz, fakat bilgiyi yeni nesillere taşıyacak bir mekanizma yoksa, her ne yaparsak yapalım birkaç yıl içinde kaybolur. Enstitülerde temel unsurun bilgi transferi olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden programı durdurduk ve bir tür inceleme gezisine başladık. Uluslararası festivallerde benzer programlarla çalışan kişilerle buluşuyorduk veya online görüşüyorduk. Devamında Kosova’ya hangi modelleri adapte edebileceğimiz noktasında çalışmaya başladık. Fikir elbette ki kopyala yapıştır şeklinde bir şey üretmek değildi. Zira bunun sosyal ve kültürel bağlamda sıkıntılar yaratacağını biliyorduk. Örnek olarak Danimarka modelini doğrudan uygulayamayız. Bu nedenle uygun gördüğümüz üç faklı modelden esinlendik. Bunların en iyi yanlarını uyarlamaya başladık. Amerikalıların online çalışma strüktürü, Danimarka’nın ise seyirci geliştirme çalışmaları başarılıydı. Müfredata en uygunu ise Hollanda modeliydi. Bu üç modelden esinlenerek başladığımız programda, öğretmenlerin katılımıyla iki atölye düzenledik. Onlara ihtiyaçlarını soruduk.

Fotoğraf: DokuFest

Bildiiğiniz üzere 2016 yılında Kosova’nın yeni müfredatı gelişti. Müfredatı inceledik ve bizim nerede dahil olabileceğimize baktık. Öğretmenlerin film açmaları ve bunu dersle nasıl bağlayabilecekleri üzerine eğitimler düzenlemeye başladık. Bu şekilde dijital kütüphane de gelişti. Deneme yanılma yöntemleriyle başladık diyebilirim. Fakat yeni araştırma ve soruşturmalar ile birlikte çalışma fonksiyonunu sürekli güncelledik. Bu süreçte öğretmenlere anket gönderdik ve sonunda sıkça çalıştığımız öğretmenlerle birlikte yeniden bir atölye düzenledik. Biz vizyonumuzu ne yapmak istediğimizi anlatırken, öğretmenler onlara nelere ihtiyacı olduğunu anlattı. En son geri bildirimleri almamızın ardından da ortaya pandemi ile karşılaştık. Pandemi, çok kötü bir dönemde bize programı düşünmek ve geliştirmek için zaman tanıdı. Öğretmenler o dönemde de bizim programı derslere dahil etmeye başladılar. Film gösterimleri sonunda da ‘zoom’ üzerinden toplantılar yapılıyordu. Okul yılı sonunda Prizren, Yakova, Priştine ve Lipyan gibi bir sürü yerde gösterim sayısı 70-75’e ulaştı.


Öğretmenler bir filmin müfredata bağlı olarak derslerde nasıl kullanılabileceğini, öğrencilere nasıl katkı sağlayacağına dair kolaylaştırıcı kılavuzlar hazırlıyordu. Bir de müfredata bağlı olarak, konuşulacak konular ve aktiviteler geliştiriliyordu. Bununla birlikte program çok daha fazla kullanılmaya başlandı ve haliyle öğretmenlerden gelen talepler de arttı. Böylece elimizdeki filmlerin az olduğunun farkına vardığımız bir noktaya geldik ve yeni filmler almaya, iklim değişikliği, toplumsal cinsiyet gibi Kosova’daki sorunlarla ilgili filmleri tematik olarak ayırmaya başladık. Seçtiklerimizin çoğu insan haklarıyla ilgiliydi. Biz de uyum sağlamaya başladık, zira eskiden açtığımız tüm filmler belgeseldi. Şimdi filmleri okullarda ve farklı salonlarda nasıl gösterebileceğimizin yapısını oluşturduk. Yeni açılan sinema salonları da, ticari olsalar bile sevindirici. Bu bizim ‘secret screening’ benzeri programları nerede göstereceğimiz, nerede eğitim programı düzenleyeceğimiz konularında film profili oluşturmamıza yardımcı oluyor. Bu yıl Kültür Bakanlığı’nın ekonomik toparlanma paketi ile birlikte film gösterimleri düzenlemekte o konunun uzmanlarını getirmekteyiz. Ortaokullar ve üniversite öğrencileri ile tartışma ortamları düzenlemekteyiz. Yani daha önce bir yerden öğrenme fırsatı olmayan insanların bir noktada daha kaliteli filmleri arayacakları bir izleyici kitlesi geliştiriyoruz. Sinema onun için vardır zaten. Sinemaya başka yerde göremeyeceğimiz şeyleri görmek için gideriz. Ve belki bizim hikayelerimizi global bir bağlamda sunabilmeyi öğreniriz. Bunun ötesinde belki de gençlere filmlerin nasıl yapıldığını düşünmeleri noktasında yeni bir perspektif kazandırabilir. Kişisel bir hikayenin nasıl evrensel bir hikayeye dönüşebileceğinin düşünülmesine katkı sağlar.

Bize göre bizim doğamız, dağımız gibisi dünyada yoktur fakat bizim dünyamız bu kadardır. Ve sinema bizim bu küçük dünyamızdan çıkıp başka dünyaları, başka dağların olduğunu görmemize yardım eder. Bazen hiçbir şeyin bizim sorunlarımızdan daha önemli olmadığını düşünüyoruz. Bazen de herkes vize serbestisi üzerine konuşuyor. Ancak dünyanın yüzde 70’inin pasaport serbestisi olsa da ekonomik olarak hareket edemeyeceğini, dünyanın farklı yerlerinde insanların çok daha izole, fakirlik içinde veya bir otoriter bir rejim altında, zor yönetim sistemlerinde yaşayan insanarın varlığını filmlerle görebiliriz.

Norika Sefa’nın ilk kolektif filmi


DokuFest’in Sinema’ya etkisine gelelim isterseniz, Eğitimleri uzun bir maraton oarak görüyorsunuz peki uzak ve yakın gelecekte DokuFest’in sinemaya etkisi ne olacaktır?

Öncelikle son 20 senede yaptığımız çalışmaların etkisinin bu sene görülmeye başlandığını söyleyebilirim. Bizim ilk öğrencilerimizden biri Norika Sefa 2021 yılında Rotterdam’da ödül kazandı. Norika bizim eğitimlerimize iki kez katıldı. Belki sanatının ilk adımlarını burada attı. Tabi Norika’nın istek ve iştahı vardı. Çalışmalarının devamında Prag’da burs kazandı ve filmlerine orada devam etti. Norika, Kosova sinemasında tipik olarak yeni bir sestir. Sinemaya farklı bir bakış açısı var ve güncel sorunlarla ilgileniyor. İlk uzun metraj filmi Looking for Venera ile Rotterdam’a gitti. Aslına bakarsan savaştan günümüze çok zaman geçmedi ama savaş biteli 20 sene oldu. Bizim savaş sonrası travmalarımız vardı elbette ama bir yerde ilerlemek istersen bi zamandan sonra artık geçmişte ne olduğuna hatırlaman ama ileriye bakman gerekir. Aksi halde geçmiş, bizim dizginlerimizi elinde tutuyor ve gelişmemize engel oluyor.

Norika, Kosova sinemasında gençlik sorunları, güncel meseleler ve cinsellik özgürlüğü gibi konularla ilgilenen gençlerden biri. Sinema hayatına bizde başladığı ve ilk filmlerini bizde çektiği için gururluyuz. Norika daha genç, adı daha çok duyulacak.

Leart Rama’nın Future is Here programında çektiği filmlerden: It’s not all about the movies

Leart Rama örneği var. Leart, 2014-2015 yıllarında Kino Kabare programımıza katılmıştı. Daha 16 yaşındayken yeteneğini göstermişti. Rahovec’ten gelen genç biri, kimse bilmiyor tanımıyordu. Leart, ‘Future is Here’ programında bir yılda iki film çekti. Sonra Tirana’ya gidip üniversite hayatına devam etti. Leart’ın döndüğü sene Winterthur  festivalinin odağında Kosova vardı, burada bizden ve ‘Winterthur’  festivalden küçük bir burs kazandı ve onu Locarno’ya götüren filmi çekti. Filmi aynı zamanda DokuFest’te de gösterildi. Leart da yeni dalgadan biri. Tabi ki bir de aramızdan olan Samir Karahoda var. Samir’le daha önce de bir film ‘In Between’ çektik. Ben prodüktörlüğünü üstlenmiştim. Bu film Kosova’dan Berlinale’e katılan ilk film oldu. Filmde sadece Samir ve ben vardık. Kalabalık olmak istemiyorduk. Kimi zaman çekimlere ben bile katılmıyordum.

Görsel: twitter/Pa Vend

Samir’in DokuFest ekibini prodüksiyona bağlamak gibi süper bir isteği vardı. Bu istekle birlikte ‘Pa Vend’ çekimlerine tüm DokuFest ekibi katıldı. Alba, Vigan, İdriz farklı görevler üstlendiler. Burada da yine bilgi ve becerinin bir nesilden diğer nesile aktarımına geliyoruz. Biz ilk filmi çektik, prodüksiyon deneyimi kazandık ve ikinci filmde de bu deneyimimizi sonraki nesile öğrettik. Kurum içi kapasitenin arttırılması ve onlardan sonra gelen nesile de bilgi aktaracak kişilerin olması gerekiyordu.

Samir’in filmi ‘Pa Vend’, Cannes Film Festivali, Toronto Uluslararası Film Festivali (TIFF) ve ‘Sundance Film Festivali’ne katıldı. Bu pek kolay bir şey değil. Bunu çok fazla yönetmen de başaramadı. Kazanmaktan öte katılmanın önemli olduğu küresel çapta bu kadar festivalde izlenmek hiç de kolay bir başarı değildir. Kısacası Kosova’nın başarılı 6 filminden üçünün DokuFest ile bir bağlantısı var. Bu 20 senenin meyveleridir.

Geçen yılın başarısının tekrarı çok zordur. Ama 2021’e yakın veya en azından her yıl en az bir film bizim de kriterlerimizi yükseltir. Toplumun yerli filmlerde ne tür bir audio vizüel prodüksiyon istediği çok mühimdir. Kötü film izlersen onun benzerlerini aramaya başlarsın. Sanatsal değerleri olan filmleri izlemeye başladığında ise o zaman kriterler yükselmeye başlar. 20 senede bu noktaya geldik. Şimdi bi on yılda da toplumun kötü denilebilecek filmleri reddetmesini başarabilmemiz durumunda, sinematografimizin daha da ilerleyeceğini düşünüyorum. Mesela ‘Hive’ filmini izleyenlerin artık bir değeri olmayan filmleri tercih etmeyeceğini düşünüyorum. Blerta, zıt bir şekilde son derece ilgi çekici bir konuyu çok başarılı işledi. Blerta’nın Sundance Festivalinde kazandığı başarının da çok fazla örneği yoktur. Saygı duruşunda bulunmamız gerekiyor. Seneyi o açmıştı devamında da Norika, Samir, sonrasında Leart ve en sonunda Kaltrina’nın filmi geldi. 2021 çok başarılı bir film senesi oldu.
Blerta, insanların odağının ‘Marvel’ filmlerinden ‘Hive’a çevrilmesini sağladı. Yani seyircinin odağı değişebildi. Umarım yavaş yavaş bu gibi filmlerin sinema salonlarındaki gösterimini ve izlenme oranını arttırırız.

Bunun yanısıra RTK ve QKK’ın sağlayacağı bir koordinasyonla birlikte, festival süreçlerinden sonra bu filmlerin halkın izlemesine sunulmasını görmek isterim. Zira yarım cent olsa bile filmleri biz vergilerimizle öderiz ve özellikle sinemaya erişim fırsatı olmayanlar için vergilerimizle yapılan filmleri göstererek vergilerin karşılığını verebilecek kurum RTK’dır.


Bunun başka örnekleri var mı?

Çok fazla örneği var. Nordic Panorama’ya ususi olarak bu nedenle gittim. İsveç’te bu sürecin nasıl işlediğin araştırdım. SIDA’nın bize vermiş olduğu destek, onların bu bilgiyi aktarım ve toplumu demokratikleştirmek için kültür ve sanatı kullanma potansiyelini görmeleri ile birlikte geldi. Kültür aracılığıyla nasıl daha fazla demokratikleşebiliriz? Bunlardan biri yukarıda da bahsettiğim için vergilerimizle ödediğimiz bir filmin karşılığını nasıl alırız? Sinema olmayan bir bölgede o filme nasıl erişilebilir? Bizim için İskandinavya her zaman bir modeldi. İskandinav ülkelerinin bizden çok daha gelişmiş oldukları aşikar. Fakat onların modellerini referans alabilirsek yarı yolda kalmayacağımıza eminim. Bir yerde tıkansa dahi, eldeki imkanlarla iyi bir noktaya götürür. Onlar demokratik bir yaklaşımla filmi halka sunmaya çalışmaktalar. Benim oraya kadar gidebilme imkanım vardı, onlar filmlerin halkın filme ulaşabilmesi noktasında demokratik yaklaşımın başarılı bir örneği. İsveç’te var olan ve iyi işleyen bu sistemi gördüm. Kamu televizyonunun bir aracısı, film dağıtımı ve filmi tamamlayabilmek için ödeme yapıyor ama filmin birkaç sene sonra devlet televizyonunda yayınlanması şartını getiriyor. Bizde Kosova’da da filmler ulusal olarak yayınlanabilir, uluslararası yayınlanması da mecburi değil. İyi film satın almak maliyetlidir ve ülkemizdeki özel televizyon kanallarının bütçesini aşacağını düşünüyorum. Diğer yandan reyting problemleri de var. Fakat kamu televizyonunun bahsettiğim bu filmleri haftada iki veya üç kez göstermesiyle birlikte, insanların algısı gelişmeye başlar. Bir anlatımın nasıl farklı biçimlerde yapılabileceğini düşünmeye başlarlar. İzleyici geliştirme budur. Bununla birlikte izleyicinin film izleme kriterleri gelişir. Bu uzun bir süreç ama bununla birlikte film destekleme kriterleri için izleyici bir referans olabilir. Bir filmin desteklenmemesinin nedeni gelişmiş bir izleyici kitlesinin istememesi de olabilir.

Bir sinema filmi belki dünyayı değiştiremez. Fakat insanlara yamuk bakabilmeleri için farklı bir perspektif sunar. Bir yandan Pa Vend’i izlemekten haz alırken, bir yandan festivallerdeyken övünüyorduk belki ama bir yandan da Prizren’de var olan pek fazla saklı sayılmayacak bir sorundan haberdar olduk. Sinemanın şehire, ülkeye etkisini konuşalım.

Sinema bir toplumu doğrudan değiştiremez ama birinin zihnini , birinin kalbini değiştirir. Daha önce yüzleştiğin ve nasıl mücadele edebileceğini bilmediğin problemler için farklı bir alternatif aramayı öğretir. Agresif bir toplumuz. Bazen bir şeyler dinlemek ve izlemek bazı arayışlarımıza yanıt verebilir. Bir sorunla nasıl yüzleşebileceğini öğreniriz kimi zaman. Hem izleyebileceğin hem de dinleyebileceğin bir eser olan film mühimdir.

Bizim dört temamızdan biri İklim Değişikliği. Geçtiğimiz günlerde elektrik kesintileri yaşandı, bir şekilde ısınmak için alternatif olarak tekrardan odun ve pelet yakma gibi çevre zararı yok diyemeyeceğimiz bir yola döndük. Biz belki ufak bir ülkeyiz, hava kirletme oranımız diğer dünya ülkeleriyle kıyaslanamaz ama hava kirliliğinden hastalıkların arttığını da fark ediyoruz. Biz Solar Sinema Ağı adı altında bir program geliştirdik. Doğada veya dağda bir yerde film gösteriyoruz ama doğaya bir konstürksiyon inşa etmiyoruz, bir yerden elektrik almıyoruz. Solar paneller vasıtasıyla filmimizi gösterebiliyoruz. Bununla birlikte doğada bir çivi çakmadan film izlerken bir yandan da yenilenebilir enerji hakkında düşünme fırsatımız oluyor. Kosova’da 9 ay güneş var dolayısıyla solar panellerin kullanılmasını ideal hale getiriyor. Farklı bölgelerde rüzgar da var. Büyük bir yatırımdır ama uzun vadede çok yararı olacaktır. Bir de trafik… Biz Avrupa’nın araba çöplüğünü toplarız. Çoğu zaman da iyi niyetle olur bunlar. Geçen sene Prizren’de yeşil istasyonlar yapıldı fakat maalesef fazla elektrikli araba göremiyoruz. İşte bütün bunları bir film anlatabilir. Örnek vermem gerekirse, Romaj’da üç film gösterimi yaptık ve bu üç gösterimden sonra, çocukların aralarında plastik bardak kullanımına karşı bir çevreci kulüp kurduğunu gördük. Bu sadece bir filmin onlara verdiği fikirdi. Onlar dereye yakın yaşıyorlar ve sürekli gördükleri plastik atıklardan rahatsız oluyorlar. Diğer bir programımızda ise animasyon yapmayı öğrettik. Programa katılan çocuklar hangi mahale, hangi kasaba da ne sorun varsa bize animasyonla gösterdi. Mesela bir köyden gelen çocuklar, insanların oradan taşınmasına yola açan taş ocakları çalışmalarını ele aldı. Obiliq’ten gelenler, animasyonla kasabada ağaç sayısının çok az olduğunu gösterdi. Sinema gençlerin agresifliği aşarak farklı perspektifler geliştirmelerine olanak sağlıyor. Çoğu zaman protesto edelim, protesto edelim diyoruz… Tamam protesto edelim de neden kalkıp bir fidan dikmiyoruz? Veya neden karar alıcıların görebileceği farklı anlatımlar geliştirmiyoruz? Tekrarlıyorum bu uzun bir maratondur, kısa bir koşu değil. Yarın bu gençler büyüyecek. İnfluencer olabilirler, siyasetçi, karar alıcı veya bir kültür işçisi olabilirler. Bir şeyi değiştiebilirler. En iyi şeyler he zaman yavaş gelişir. En önemlisi bir devamlılık sağlamamız ve bir bilgi transferi üzerine mekanizmalar geliştirelim. Zanaat öğretişmez, çalınır diyerek zanaatını kalfasından saklayan eski zanaatkarlar gibi olmayalım. Hayır zanaat çalınmaz, öğretilir. Ancak o şekilde gelişebiliriz. DokuFest olarak bu yüzden bilginin aktarımını önemsiyoruz ve geliştirmek istiyoruz.

Röportaj: Suer Celina

© PRIZMA MEDIUM

Bu içerik CHwB Kosova ve GërrGërr platformu tarafından destenkenmiştir. Bu yayında ifade edeler hiçbir şekilde CHwB Kosova ve GërrGërr platformu görüşü olarak kabul edilmez.