Osman Osmani, Nevo Koncepti  sivil toplum kuruluşunun icra müdürü. Topluluk hakları, insan hakları ve çocuk hakları konularında emek veriyor. Dernekleri sivil toplum alanında Prizren merkezli olmak üzere Suhareke ve Gjakova bölgeseinde de faaliyet gösteriyor. Ancak kişisel deneyimleri çok daha geniş. Osman Osmani ile Rom topluluğunun durumu, sorunları, çözüm önerileri ve temsili üzerine konuştuk.  

Bildiğimiz üzere Kosova’daki yönetim yapısı çok etnikli ve çok kültürlü bir sisteme dayanıyor. Burada Rom topluluğunun temsili açısından neler söyleyebilirsiniz? Bu soruyu ekonomi, eğitim, siyasi temsil ve kültürel temsil açısından değerlendirebilir misiniz? 

Romların temsili gerçekten çok düşük bir seviyededir. Her ne kadar resmi rakamlar tam olarak bilinmese de yaptığım bazı araştırmalarda elde ettiğim verilere göre Rom topluluğu mensuplarının temsili yüzde 0.1 oranındadır. Bu oran hem yerel hem de merkezi düzey için geçerlidir.  Tüm kamu yönetimi strüktürünü düşündüğümüz zaman daimi sözleşmeye sahip olan Rom topluluğu mensuplarının rakamı çok düşüktür. Toplulukların (ki buna Rom topluluğu da dahildir) kamu sektöründe temsili için yüzde 10’luk bir yasal düzenlemenin olmasına rağmen kamu kurumlarda Romların temsili çok azdır. Örnek olarak Prizren Belediyesini ele alırsak, benim bildiğim kadar Topluluklar Ofisinde sadece bir memur bulunmaktadır. İlkokullarda ve orta alt okullarda 5 veya 6 kadar öğretmenimiz var. Sağlık sektöründe de çok az 4 veya 5 kişi istihdam edilmektedir. Burada temizlikçi veya teknik olarak çalışan kişileri dahil etmek istemiyorum. Çünkü bunlar yönetim kademelerinin bir parçası değildir. Çünkü bunların, karar alma, öneri sunma veya uygulama alanlarındaki süreçlere hiçbir etkileri yoktur.  Sadece kurumlarda bakım veya temizlik işlerini yapmaktadırlar. Dolayısıyla kamu yönetimi kademelerinde sayımız düşüktür. Oysa ki son yıllarda genç kızlar ve erkekler ama özellikle genç kızlar eğitim görüp mezun oldular ama istihdam edilemediler. 

Bu durum doğrudan ekonomik meselelerle de ilgilidir. Sahip olduğum bazı verilere göre Prizren Belediyesi çerçevesinde yaklaşık binden fazla olan Rom ailesinden 130 – 140 kadarı sosyal yardım alıyor. Bu da yüzde 10’dan fazlasına tekabül etmektedir. Gerçekten kimin ne kadar yardıma muhtaç olduğu konusu ayrı bir analizi gerektirir. Ama gerçekten de genel olarak Rom topluluğunun durumu zordur. Fakirlik içinde yaşayan çok sayıda aile bulunmaktadır. Bu aileler var olma mücadelesi vermektedirler. Hayatta kalmak için bulabildikleri işler genelde sezonluk işlerdir veya aile yakınları yurtdışında olanlar yardım alabilmektedirler. 

Prizren’de son zamanlarda gıda ve odun gibi çeşitli yardımlarda bulunmak üzere 2 – 3 dernek daha kuruldu. Ancak bu yardımlar sistematik ve kurumsal bir yardım değil. Bunlar gönüllü girişimlerdir. Diasporadaki Romlar bu dernekler üzerinden yardım dağıtabiliyor. Ancak çoğu zaman bu yardımlar topluluğun ihtiyacını karşılamıyor. Durum gerçekten zordur. 

Eğitim ve kültür alanında neler söyleyebilirsiniz? 

Eğitim konusunda durum biraz değişmiştir. 2006/2007 yıllarından itibaren bazı verilere sahibim. O dönemde lise ve üniversite eğitiminin devam etmesi için bir eğitim seferberliği kampanyası yürütülmüştü. Dolayısıyla şimdi 80’den fazla gencin eğitimli olduğunu söyleyebiliriz. Bunların bir kısmı 4 – 5 kadarı yüksek lisans ve doktora eğitimine de devam ediyor. Dolayısıyla 2000’li yıllarla kıyaslandığında şimdi eğitim gören kişilerin sayısında değişiklik var. Biz de dernek olarak Rom topluluğu öğrencilerinin okuması için yardımlarda bulunduk. Kamu üniversitelerinde topluluklara ayrılan kontenjanların kullanılmasını teşvik ettik. Elimdeki verilere göre 100’ün üzerinde öğrenci kamu üniversitelerine kaydını yapmış durumdadır. Bazı öğrenciler de özel üniversitelere kaydını yaptırdı. 

Ancak bu alanda kötü bir olgu da söz konusudur. Çünkü eğitim gören gençler mezun olduktan sonra buralardan gidiyorlar. Bu çok kötü bir trend oldu. Mezun olan bu kesim hem kendine hem ailesine hem de genel olarak topluma yardımcı olabileceği bir duruma gelince onlar kendi geleceklerini dışarda aramaya başlıyorlar. 

Kültür alanında ise Prizren’de 1969 yılından itibaren faaliyet gösteren köklü bir dernek var: Durmiş Aslano. Bu dernek her daim Rom kültürünü, folklorunu, müziğini geliştirmeye gayret etti. Son 10 – 15 yıl içinde dernek daha da gelişti ve dernek çerçevesinde tiyatro kulübü kuruldu. Neredeyse her yıl Rom topluluğunun güncel meseleleri ile ilgili bir temsil hazırlıyorlar. Tiyatro temsillerinde Rom topluluğu için önemli olan konularda bilinçlendirme ve duyarlılığı artırmaya yönelik oyunlar hazırlıyorlar. Çok önemli olan ama maalesef devletten veya belediyeden düzenli bir desteğe sahip olmayan Rom dilinde bir radyo da var. Çoğu zaman oradaki çalışanlar işlerini gönüllü olarak yapıyorlar. Bu durum daha fazla eğitim içerikli programların gelişmesine imkan vermiyor.  Hiç destek yok diyemeyiz ama Meclisten gelen destek son derece az. Diğer topluluklara da baktığımız zaman aynı şekilde kültür, folklor, müzik ve diğer tüm geleneklerini içeren ve kimliklerini korumaya yarayan aktiviteleri düzenlemekte zorlanıyorlar.  

Realite budur. Umarız bir gün Kosova’daki ekonomik durum düzelir ve hem merkezi hem de yerel yönetimler bu konulara daha fazla kaynak ayırabilir. Çünkü bizim gibi azınlıktaki topluluklar için kendi kimliğimizi ve kültürümüzü korumamız son derce önemlidir. Bunu yapmanın tek yolu eğitim ve sivil toplum alanında faaliyet gösteren kültürel derneklerdir. 

Siyasi temsil hakkında neler söyleyebilirsiniz? Merkezi düzeyde toplulukların temsili konusunda uygulanan bazı pozitif ayrımcılıklar var. Yerel düzeyde ise böyle bir durum yok. Toplulukların genel olarak temsili açısından Kosova’daki durumu nasıl görüyorsunuz? 

Kosova Anayasası yapıldığı zaman siyasi temsil ihtiyacı da göz önünde bulunduruldu. Rom topluluğu için de rezerve edilmiş yerler belirlendi. Parlamentoda da Rom, Aşkali ve Mısırlılar için birer sandalye, en çok oy alana da dördüncü bir sandalye sağlandı. Bu durum her ne kadar Rom topluluğunun sayısal olarak gerçek bir temsilinin olmasına imkan verse de (çünkü burada 1 değil ayrılan 4 sandalye var) pratikteki durum, siyasi temsilcilerin kendi aralarında çok sorunları olduğunu gösteriyor.  Çünkü hiçbir zaman ortak sorunlar üzerinde bir çözüm arama, oturup konuşma, işbirliği bulma arayışında olmadılar. Ortak meseleler arasında eğitim konuları, öğretim, gençlerin ayrılışı, gençlerin ve kadınların toplumdaki yeri gibi konulardır ve bunlar üzerine siyasi temsilciler oturup ortak noktaları bulabilirlerdi. Bunla ilgili bir program yapıp, hükümetten uygulanmasını isteyebilirlerdi. 

Diğer taraftan bu rezerve yerlerin olmasına rağmen, maalesef yerel düzeyde temsil konusu çok problematiktir. Ben sivil toplumda faaliyet gösteren birisi olarak bu konuyu çok önemsiyorum. Çünkü Rom topluluğu Prizren’de veya herhangi başka bir belediyede kendini gösteremez, katkı sağlayamaz veya topluluk için önemli bir konuda bir değişiklik yapamaz ise uygunsuz bir durum var demektir. Belediye düzeyindeki Topluluklar Ofisi sadece küçük bir birimden oluşmaktadır. Çoğu durumlarda kayda değer bir etkisi de yoktur. Bu birimin rolü, o belediyede yaşayan azınlık topluluklar hakkında öncelikli olan konularla ilgili Belediye Başkanına danışmanlık yapmaktır. Ancak bu ofisin rolü her zaman itibarsız tutulmuştur. Kadrosu da bütçesi de sınırlıdır. Topluluğun durumunda iyileştirmeler yapma konusunda çok fazla bir güce sahip değildir. Odun temini, bazı gıda paketlerinin sağlanması gibi konularda periyodik olarak girişimlerde bulunuyorlar. Görevleri arasında ülkeye dönenlerle ilgili destek sağlamak da var. Bu da belirli bir süreliğine devam ediyor sonrasında sosyal işler birimine devrediliyor. Oysa ülkeye yeniden dönenlerin çoğu genelde işsiz durumda oluyor. Onlara yardım etme yolarının bulunması da zor oluyor. Bütün bunlar sosyal vakalara sebep oluyor. 

Peki bu sorunların çözümü hakkında neler söyleyebilirsiniz? Ayrıca entegrasyon konusundaki görüşleriniz nelerdir? 

Çözümler, her gelişmiş ülkede uygulanan tüm vatandaşlara eşit muamele ve yasaların üstünlüğüne ve anayasal haklara saygıyla olur.  Eğer bunlara saygı duyulursa, topluluğun genel durumu değiştirmenin imkanı da olur. Çünkü birçok mesele var ki, eşit bir muamele ile çözüme kavuşabilir.  

Entegrasyon konusunda ise Rom topluluğunun, genel olarak topluma entegre olması gerektiğini söyleyemeyiz. Biz yüzyıllar boyunca burada yaşamaktayız ve hiç kimse bizi entegre olmamız için özel önlemler gerektiğine ikna edemez. Bizim gelişmemiz için yerel ve merkezi hükümetten yardıma ihtiyacımız var; ki herkesle eşit bir konuma sahip olalım. Bu belli bir pozitif ayrımcılık olabilir. Bunların bizim için oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Eğitim konusunda tanıtıcı faaliyetler için desteğe ihtiyacımız var. İstihdam konusunda desteğe ihtiyacımız var. İstihdam, topluluğun en temel meselelerden biridir. Bir topluluk mensubu bir yerde istihdam ediliyorsa, kendi varlığını sürdürme imkanına da sahip olur. Böylece kendi işine ve kendi ailesine bakar.  

Burada iki alan özellikle desteğe ihtiyaç duymaktadır. Birincisi Rom dili. Rom dilinin korunması ve tanıtımı çok önemlidir. Biz Rom dilinin okullarda seçmeli ders olarak uygulanmasını sağlayan tek belediyeyiz.  Diğer taraftan burada yaşayan azınlık toplulukları olarak kültürlerin değişimi ve tanıtılması konusunda da çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Mesela neden çoğunluk topluluğunun yurttaşlık dersi içeriğinde Rom topluluğunun veya Türk ya da Boşnak topluluğunun kültürünü, tarihini anlatan bir sayfa olmasın? Böylece herkese, diğerleri hakkında öğrenme fırsatı da vermiş olacağız. Böylece aramızda hem hoşgörü hem de haklara saygı gelişmiş olur. Önyargılar azalır. Çünkü bir topluluğu tanıdığınız zaman, az çok onun kimliğini ve dilini de bildiğin zaman önyargı ve damgalama çok azalır ve birlikte yaşama seviyesi artar. 

Bizim maruz kaldığımız nefret söylemi de söz konusudur. Hem sosyal medyada hem de elektronik medyada farklı konulardan bahsedilirken çeşitli biçimlerde topluluğumuza karşı saldırgan sözler kullanılmaktadır. Bunlar toplumun ileriye gitmesini engellemektedir. Eğer okullarımızda daha fazla Rom öğretmenlerimiz olsaydı, çocuklarımızın eğitime erişimi de daha kolay olurdu. Bunun kendi meslektaşları ve çevresine olan etkisi sayesinde bir kültür değişimi de meydana gelirdi. Böylece diğerinin kültürü de tanınmış olurdu ve böyle bir ortamda saldırgan ifadeler, aşağılamalar, ayrımcılıklar, kimi durumlarda da ırkçı ifadeler olmazdı. 

Özetle biz toplumdan ayrı değiliz ve bu toplumun bir parçasıyız. Hem ekonomik, hem eğitim hem de kültürel konumumuzun değişmesi gerekmektedir. Eğer gerçekten bu topluluğu diğerleriyle eşit konuma getirmek istiyorsak bu konumun değişmesi için yardımcı olmalıyız. Esas mesele eşitliktedir. Bu sohbetimiz de bunla ilgilidir. Ben herkesle eşit olmak istiyorum. Eğer benim dilim Prizren Belediyesinde resmi dil değilse, ben kendimi diğerleriyle eşit hissedemiyorum. Eğer ben Kosova Anayasasında dile getiriliyor ama Prizren’in tüzüğünde dile getirilmiyorsam diğerleriyle nasıl eşit olabilirim?  

Dolayısıyla Rom topluluğunun entegrasyonundan söz edilemez. Sadece yerel ve merkezi düzeyde yönetimde olanların Rom topluluğu mensuplarına kendini diğerleriyle eşit olarak hissetmesi için gerekli imkanları tanıması lazım.  Bunun bir süreç olduğunun bilincindeyiz.  Ve uzun bir süre ister. Bu hepimize bağlıdır. Bu süreci 5 yılda mı yoksa 50 yılda mı tamamlayacağız konusu burada yaşayan herkese bağlıdır.  Herkes bu durumu değiştirmeye ne kadar ilgilidir ve ne kadar yardımcı olmaya hazırdır; topluluk kendi kendisi için mücadele etmeye ne kadar hazırdır, bunlar çok önemli konulardır. 

Topluluğun kendi kendine kapanmış olabileceğini de düşünüyor musunuz? Yoksa genel toplum tarafından izole edilmiş durumda mı? Her ikisi mi? 

Bunların her birinin azar azar etkisi var. Eğer bizim bir etki yaratma imkanımız olmazsa, toplum kendi kendine kapanır. Çünkü bir konuda bir, iki, üç defa bir mücadele verirsin. Ama eğer o konu ilerlemezse, ona yardımcı olunacak bir yol bulunamazsa topluluk kendi arasına kapanarak döner. Bu konular çok sorunsaldır.  

Rom topluluğuyla birlikte Aşkali ve Mısırlı topluluklarından da bahsediliyor. Bu ilişkiler hakkında biraz bahseder misiniz? 

Bu konu çok problematiktir. Çünkü üç topluluğa bölünmüş durumdayız. Bu çok önemli bir konudur. Çünkü bu probleme sahip olduğumuz sürece kendi haklarımız için mücadele etme durumunda değiliz. Sayısal olarak da az olduğumuz sürece gerçekten de bu mücadelede bir sonuca ulaşmak zor olmaktadır. Gelecek nesillerin realiteyi anlayacağını umuyorum. Böylece Rom dilini tanıyan Rom topluluğu mensubu olmakla, Rom dilini tanımayan Rom topluluğu mensubu olmanın önemli olmadığını göreceğiz. Önemli olan kendi hakların konusunda mücadele etmek ve sonuca ulaşmaktadır. 

Bazen RAE kavramı da kullanılıyor? Bu konudaki görüşünüz nedir?  

Ben RAE’nin kim olduğunu bilmiyorum. Kendimi RAE olarak da hissetmiyorum. Son 20 – 25 yıldır günlük siyasi ve kişisel çıkarlar doğrultusunda topluluğa da etkilerde bulunularak insanların kim ve ne olduklarını deklere etmeleri istendi. Maalesef durum buraya kadar geldi. Ben hepimizin Rom topluluğu olduğumuzu söylüyorum. Ben topluluğun bilinçlenmesiyle bu bariyerleri aşacağımıza ve ortak çıkarlarımız için mücadele edeceğimize inanıyorum. Topluluğun topluluk içinde entegre olması lazım. 

Sivil toplum olarak bu topluluklar arası herhangi bir sorun yok. Siyasi partiler arasında da herhangi bir sorun yok. Sadece ortak çıkarlarımız için mücadele etme bariyerlerini yıkamıyorlar. Mesele bu! 

Röportaj: Esin Muzbeg

© PRIZMA MEDIUM

“Bu yazı, İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SDC), İsveç ve Lüksemburg Büyük Dükalığı Hükümeti tarafından ortaklaşa finanse edilen Kosova Sivil Toplum Vakfı (KCSF) programı ‘EJA Kosova’ tarafından desteklenmektedir.”