Fotoğraf: Suer Celina

Kabare Kabare’nin kemik kadrosunu oluşturan kadrodan Gençer ve Ferda’yı ara sıra sahnede görüyorduk, Levent ise söylediğine göre başka şehirde çalışmakta olduğundan pek zaman ayıramadı. Pandemi ile birlikte yaşanan bir durgunluk başladı. Yönetmen Kamer Şimşek her buluşmalarında tiyatroyu yeniden canlandırma konusunu açınca da kabare fikri doğmuş. Şimşek, farklı bir koneptle çıkacakları için başta endişeli oluklarını fakat izleiyici tarafından beğenildiğini söylüyor.

Kabare Kabare, absürt bir tiyatroyu tercih ediyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan ve sebebinin yaşanan onca trajediden sonra insanlarda duygusal bir hiçlik yaratılması ve günümüzde de insanların iletişimsizliğini birbirlerini anlamama durumlarıyla benzettiklerini düşünüyor ve bu yaklaşımlar topluma belki bir ayna tutulabileceğini düşünüyoruz değerlendirmesinde bulundan Şimşek,” Belki insanlar aslında bu durumun, iletişimsizliğimizin farkında olmayabilir, iki sezondur bu tür oyunlara yer verdik ama gelecek sezonda belki biraz yumuşatabiliriz” diyor. 

Levent yumuşatma düşüncesinin izleyiciden gelen geri birildirimlerle birlikte düşünmeye başlalıklarını ve tiyatronun güldürmesinin eskilerden kalan bir alışkanlık olarak okuyor. Kamer de tiyatronun kahkahayla bütünleştiğini söylerken, komediye karşı bir önyargıları olmadığının altını çiziyor ve kendilerinin sadece farklı dillerin de kullanılabileceğini göstermek istediklerini belirtiyor. 

Prizren’de Bir Tiyatro Kültürü Var

Yönetmen Kamer Şimşek, özellikle günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte, yeni jenerasyon açısından tiyatroya ilginin azalabilme tehlikesini de göz önünde bulundurduklarını ancak Prizren’de böyle bir şeyin yaşanmadığını ve şehrin bir tiyatro kültürü olduğunu, halkın tiyatroyu sevdiğini söylüyor. 

Ferda Prizren’in her zaman bir kültür şehri, bir buluşma yeri olduğunu, halkın tiyatroya ilgisinde şehrin etkisinin de önemli olduğuna dikkat çekiyor

Neredeyse herkesin ebeveyinlerinden en azından birinin tiyatroda bir geçmişi olduğunu belirten Levent ise Türk tiyatrosunun her zaman önemli başarılara imza attığını, tarihe bakılırsa bir birlik olma çabası içinde ilerlediğini ve çok daha kalabalık oyunlara ev sahipliği yaptığını belirtiyor. 

Tiyatro insanları buluşturan ana köprülerden biri, 

bu yüzden ölmesi çok zor. 

Levent Bütüç

Tiyatro geçmişimize baktığımızda çok fazla eleştiriye rastlayamıyoruz diyen Bütüç, “ Milli duyguların aşılanması gibi oyunlar görebiliyoruz, biz bu algıyı kırmaya çalışıyoruz. Öte yandan seyirciyi güldürme yoluna gidersek inanıyorum ki çok daha büyük bir kitleye ulaşırız. Ama tepki de görürüz. Nitekim, biz oyuncuyuz her zaman absürt oyunları oynamaya da mahkum değiliz. Bir gün komedi de oynayabilirim” ifadelerinde bulunuyor. 

Kamer ise, “Jean Tardieu’nun ‘Gişe’ oyununu oynadığımızda, halktan çok iyi yorumlar aldık, buradan da sunmaya çalıştığımız tiyatroya bir özlemin olduğunu anladık. Bunu sunamazsak, seyircinin de talep etmesini beklemek güç. Kesinlike yanlış anlaşılmasını istemem, biz bu tarzı sunduk belki ama Kabare Kabare olarak komediyi küçümsemiyoruz. Tiyatroda komedi oyunlar var, trajedi oyunlar var, absürt oyunlar var. Biz aralarından absürt oyunları oynamayı seçtik” değelendirmesinde bulunuyor.

Kadın Oyuncu Eksikliği

Ekip şu anda 4 kişilik bir kemik kadrodan oluşuyor. Ara sıra farklı oyuncular gidip geliyor. Tiyatro tarihinde de var olan kadın oyuncu sorunlarının hala en önemli sorunlardan biri olduğuna değinen Bütüç, “ Bir oyuncu olarak yüzümün eskimesi en çok korktuğum şeylerden biridir. Öte yandan, yeni rollere hazırlanmak için her oyuncunun belli bir süreye ihtiyacı vardır. Bu yüzden aynı kişi ard arda oynadığında, bu kez bozdu gibi tepkiler gelebilir, zira role girebilmek için ihtiyacımız olan süreyi bulmakta zorluk çekiyoruz. Ben arka planda da çalışmaktan çok zevk alırım. Ama şu an böyle bir imkanımız yok” diyor.

Kadın oyuncu sorunu değerlendiren Ferda ise, “kadınlar daha çocuk yaşlarından itibaren tiyatroya başlıyorlar, Üniversite dönemine gelince ise ilk kopuş orada başlıyor. Araya farklı sorumluluklar giriyor; mezun olduktan sonra da dönerlerse, kimisi iş buluyor, kimisi evleniyor böylece ara gittikçe açılıyor. Bir kadın evlendikten sonra veya çocuğu olduktan sonra sahneye çıkma endişeleri oluyor. Böylece tiyatro ile aradaki bağın koptuğunu düşünüyorum. Sanırım gelecekte de bu problemi aşacağız.  Tiyatroyu profesyonel olarak yapmıyoruz, dolayısıyla düzenli bir maaş da yok. Bu da kadınların uzaklaşmasında bir sebep olabilir. Başka bir iş bulup tiyatroya artık zaman ayıramayabilirler. Kendimden örnek verecek olursam, ben öyle bir sorun yaşamıyorum; gündüz çalışıyorum akşamları provalara koşuyorum, bir nevi 24 saat çalışmak gibi oluyor. Farklı sorumluluklar olunca daha da zorlaşıyor” diye değerlendiriyor. 

Fotoğraf: Suer Celina

En Önemli Sorunlardan Biri : Statü

Kabare Kabare ekibi statü eksikliğinden dolayı ne yetiştirebilecekleri potansiyel tiyatrocular için ne de onların aileleri için cazip teklifler sunamadıklarına işaret ediyor. Statünün iş imkanı yaratacağını belirten ekip, gençlerin kendilerini bu alanda geliştirebilmesi, üniversite okumayı tercih etmeleri için cesaretlendirebileceğine değiniyor. 

Ekip aralarında statü konusunu derinlemesine araştırmış, tartışmış ve bölge ülkelerindeki örneklerle birlikte bir taslak oluşturmuş. Böyle bir araştırmanın daha önce yapılmadığını sandığını söyleyen Ferda, “ Biz bütün çoğunlukta olmayan grupların statüye nasıl ulaşabileceğini araştırdık. Çoğunlukta olmayan toplulukların tiyatro oyunları her sene çok aktif, ama kültür evini ancak profesyonel tiyatro ekibi orada olmayınca kullanabiliyoruz” diyor.

Statü sorununa değinen Levent, “ Benim araştırıp öğrendiğim kadarıyla, yeni kurulan devletlerde, eğitimli oyuncuların bulunmaması durumunda tek sefere masus alaylılardan bir ekip profesyonel statü alıyor. Bu ancak bir sefer olabilir, zira ondan sonra üniversitelere devam etme zorunluluğu olur. Bizim bildiğimiz kadarıyla daha önce böyle birşey yaşanmadı veya yaşandı ve biz bilmiyoruz. Zira statünün olması halinde tiyatronun bugünki halinden gelir elde edebilecek kişiler, belki de bu gelirden feragat etmek zorunda kalacaktı” diye konuşuyor. 

Bir Diğer Sorun: Mekân

Kabare Kabare ekibi oyunlarını bir süredir Lumbardhi sinemasının holünde oynamakta. 15-20 kişilik seyirci karşısında oyunlar oynayan ekip, bu gösterilerle birlikte hem sahne dışında farklı alanları kullanmayı tecrübe ettiklerini hem de kendi çabalarıyla mekân sorununu çözdüklerini söylüyor. Önümüzde ise sinema binasının restorasyon süreci var ve yeniden mekân aramaya başlıyorlar. Levent, yeni oyunları ITP’da bulunan Hangar’da oynamaya çalıştıklarını anlattı. Ancak ekibin kendi imkanlarıyla mekân araması bir çözüm değil. 

Levent, eskiye giderek kültür evinde yaptıkları provalarda kimi zaman bir konser gününe veya ddaha uzun bir etkinlik zamanına denk geldiklerini ve provaları yarıda kesip, dekoru söküp var olan konser veya her ne ise bitmesini beklediklerini ve ardından dekoru yeniden monte etmekle uğraştıklarını anlatıyor.  Bu sorunların ancak devlet eliyle çözülebileceğine dikkat çeken Bütüç, “bizim (Kosova Türk Tiyatrosu) senelerdir aktif, kültür evinin şu an bize yer sunması pek olası değil, zaten orada profesyonel bir tiyatro var. Bizim statü önerimiz zaten bu sorunu çözer, yürürlüğe girmesi halinde zaten her gruba belli bir bütçe ayrılacaktır. Tabi burada herkese bir tahütname zorunluluğu ve yıllda azami oyun oynama şartı konulmalıdır. Her topluluktan belli sayıda oyun oynanır. Bu noktada önemli olan o binanın iyi yönetilmesi olur. Bekim Fehmiu tiyatrosunun da buna karşı herhangi bir tavrı yok” değerlendirmesinde bulunuyor.

Ferda ise, şu anki durumda kültürevini kullanmanın pek olası olmadığını, orada profesyonel bir tiyatro ekibinin olduğunu ve ancak onların kültürevini kullanmadıkları dönemde kullanabildiklerine değniyor. 

Fotoğraf: Suer Celina

“Sizin kendinize ait bir yeriniz var, tiyatronuzu gidin orada oynayın” gibi tepkiler duymak istemiyoruz.

Prizren’de herkesin kendi kültür merkezi olsun atmosferi oluştuğuna işaret eden Bütüç, “ birleşmek yerine ayıran, uzaklaştıran bir hava hakim. Biz buna kesinlikle karşıyız. Türk Kültür Merkezi fikrinin gerçekleşmesi durumunda şeffaf ve siyasetten arındırılmış olması gerekir, aksi halde bir propaganda merkezine dönüşür ve çürümeye mahkum olur” diye konuşuyor.

Tek çekincesinin koparılmak olduğunu söyleyen Ferda Derviş ise “ amacımız tiyatro yapmak, bir kitleyle sınırlı kalmayıp her kitleye ulaşmak istiyoruz. Şimdiye kadar oynadığımız oyunlarda her zaman üst yazı da kullandık. Türk Kültür Merkezi gibi bir yerde, oynarız, salonu da doldururuz ama orada kalır diye bir endişem var. Farklı kitlelere ulaşmak isterim, kısıtlama olmasını değil. Mesela, sizin kendinize ait bir yeriniz var tiyatronuzu gidin orada yapın denilmsini istemiyoruz” ifadelerini kullanıyor.

Türk Kültür Merkezi fikrinin diğer dernekler  için folklor grupları için belki uygun olabileceğini belirten Ferda,” Tiyatro için çok iyi bir sahneye sahip olması lazım. Biz her yerde oynayabileceğimizi kanıtladığımız söylüyoruz, belki şu an buna uygun oyunlar da oynuyoruz ancak daha büyük oyunlar oynamak istediğimizde tam teşekküllü bir sahnenin olması gerekir, bu kültür merkezi fikrinde ise tek bir odak yok, farklı kollar da düşünülecek o yüzden tiyatro sahnesi için ne kadar özen gösterileceğini bilmiyoruz. Kültürevi bunu iyi bir şekilde karşılıyordu” diye değerlendiriyor. 

Önemli sorunlardan biri: Maddi imkânsızlıklar

Kısa veya uzun her izlediğimiz tiyatro oyununun arkasında haftalarca emek var. Bunun yanısıra kıyafetler, makyaj, dekor gibi önemli faktörler de kısıtlı bütçeleri zorlar vaziyette.
Bir bütçenin yokluğunda bu işlerin kesinlikle yapılamayacağını belirten ekip üyeleri, maddi sıkıntıların yanında tiyatroya duygusal olarak da bağlı olduklarını vurguluyor. 

Kabare Kabare’ye başladıklarında herkesin halihazırda  hayatını idame ettirdiği bir işinin olduğuna değinen Kamer, “Kabare Kabare’ye ilk başta manevi anlamda, sanatsal olarak kendimizi tatmin etmek amacıyla başladık. Bu yüzden maddi sorunların pek üstüne gitmedik. Maddi çıkar güdülmediğinde oluyor. Bir araya geldiğimizde hiçbir zaman buradan ne kadar para kazanacağız diye sormuyoruz. Her zaman ilk mesele metin. Metni beğeniyoruz ve yapmaya karar veriyoruz. Ancak tabi ki saatlerce provalarda kalıyoruz, her gün burada temel harcamalarımız oluyor. Bir de dekor kısmı var. Bu yüzden maddi sorunları aşabilmemiz gerekiyor” diyor. 

Gruptaki herkesin kültürevinde büyüdüğünü söyleyen Ferda, “ ailelerimizden dolayı bizim çocukluğumuz bu sahnede geçti, ben ‘Filizler’ derneğiyle birlikte o sahnede sunum da yaptım, şarkı da söyledim; sahneye çıkma duygusu, seyircinin sevmesi bunlarla birlikte bir sürü şey birikiyor bir süre sonra ister istemez, sorgulamadan gönüllü yapabileceğini düşünüyorsun. Maddiyatın önce o  sahnenin çok büyük bir değeri olduğunu söylemek istiyorum öte yandan tabi ki yaptığın işin karşılığını almanın çok büyük bir değeri var. Biz zaten bütçemizle oyunların arka planını hazırlıyoruz. Bir sürü yere başvurduk.” sözlerini dile getiriyor.

Levent ise, biraz da maneviyata alıştırıldıklarını ve zaten çocuk denilebilecek yaşlarda başladıkları için bunu sorgulamadıklarını vurguluyor. “Aslına bakarsan hayal gücümüz de pek fena değildir” diye ironi yapan Bütüç, “ Tiyatronun yarısı görsel  ve bu seyirciyi etkiler diye düşünüyorum, bu yüzden dekor da çok önemli. Ancak addi sıkıntılar, hayal gücümüze bir sınır çiziyor. En son ‘39 Basamak’ oyununda kaliteli bir dekor yaptık ve orada kaldık. Devamı gelmedi. ‘Albay Kuş’ oyununda o kalitede bir sahne hazırlamak istiyorduk, fakat şimdi de kültürevi onarıma girdi” diye ekledi. 

Oynadıkları farklı bir oyundan örnek veren Ferda, Mikadonun Çöpleri oyununda anlatılmak istenenin bir oda olduğunu, bunun dekorunun gerçek bir odaymış gibi yapılabileceğini, fakat kendilerinin, oyunu iki masa ve iki sandalye kullanarak mininmum dekor sunmaya çalıştıklarını, geri kalanı seyircinin hayal gücüyle süsleyebildiğini ve bunun da farklı bir değer taşıdığının altını çiziyor. 

Belediyeden alınan desteğin, genelde yazdıkları projeyi karşılamadığını, son projelerinde ise neye ihtiyaçları olduğunu her ne kadar belirtseler de verilen meblağın ihtiyaçlarının hiçbirine uymadığını belirten tiyatrocular, “ sanıyoruz belediyenin fonları herkese azar azar verelim, onlar başlarının çaresine baksınlar şeklinde oluyor. Öte yandan kazanılan maddi desteğin ne zaman yatırılacağı belirsiz. Çoğu zaman kendi cebimizden harcayarak işimizi yapıyoruz. Para yatınca da borçlarımızı ödüyoruz” diye işaret ediyor.

Tiyatro Oyunlarında Yerel Yazar Eksikliği

Tiyatronun tarihine bakınca, yerel oyunların kaleme alındığını görebileceğimizi belirten tiyatro ekibi, bu oyunlardan ellerinde pek fazla birşey bulunmadığını ve arşivin çok eksik olduğunu belirtirken, öz eleştiri yaparak hala da arşiv konusunda pek iyi olmadıklarını söylüyorlar. 

Yönetmen Kamer, “tiyatro ilk kurulduğunda yazılan oyunlar var, keza 70’lerde yazılmış oyunlar var fakat bunlara ulaşamıyoruz. Daha fazla yazar bizim için çok daha fazla seçenek olurdu. Ancak, Kosova’dan yazar çıkmaması önemli bir sorun” diyor. 

Levent, bu konuda oldukça zor bir dönemin içinde olunduğunu, Barış Karamuço’yla ‘Şazip Efendinın Tefteri’ adlı kitabından oyun çıkarabilmek için konuştuklarını söylerken Ferda ise, “ yazı yazmak gerçekten çok zor bir iş. Günlük hayatta yaşadığımız sorunların farkında olup yazabilen birinin olması gerekiyor. Sahneye kendi sorunlarımızdan beslenen bir oyun ile çıkmak, seyirciye böyle bir oyun oynamak çok kıymetli olacaktır. Jeton Neziraj buna bir örnek, kendi toplumunun gözünü açabilmek için yazıyor…” diye ekledi. 

Ayrımcılıktan yok, destek çok

Prizren’deki diğer bütün topluluklarla aralarının iyi olduğunu anlatan ekip üyeleri, Levent’in Rom tiyatrosuyla iyi işleri olduğunu, Deniz Dadale’nin de Rom topluluğuyla iyi işler yaptığını, Rom topluluğundan radyo tiyatroları için destek aldıklarını, diğer Türk tiyatrolarıyla ise şu anda tarzlarının biraz farklı olduğuna ve daha birlikte çalışmaya fırsat olmasa da, desteğe ihtiyaç duyulması halinde birbirlerine destek olacaklarından emin. Öte yandan ayrımcılık gibi sorunların geride kaldığına inanan ekip, ayrımcılıktan çok destek gördüklerinin altını çizdi.

Önceki yıllarda belediyeye teslim ettikleri projenin, bir yetkili tarafından “neden Türkçe?” diye bir tepkiyle karşılaştıklarını söyleyen Bütüç, bunun anayasal bir hak olduğunu belirttiklerini ve bu tepki yerine tercümana odaklanmaları gerektiğini dile getirdiklerini, bunun dışında herhangi bir ayrımcılıklar karşılanılmadığını, daha çok destek gördüklerini ifade etti. 

Yeni Bir Sayfa Kabare Kabare

Kabare Kabare tiyatrosunun da içinde bulunduğu Rumeli TKSD – Nafiz Gürcüali Türk Tiyatrosu’nun tarihi çok daha eskiye dayansa da, Kabare Kabare tiyatrosu yeni bir sayfa açıyor. İleriye dönük projelerinde, çocuklara da hitap edebilmeyi arzulayan ekip, yeni nesiller yetiştirmeleri gerektiğini ve kapsamlı tiyatro atölyelerini planladıklarının haberini veriyor. 

Röportaj: Suer Celina

© PRIZMA MEDIUM

“Bu yazı, İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SDC), İsveç ve Lüksemburg Büyük Dükalığı Hükümeti tarafından ortaklaşa finanse edilen Kosova Sivil Toplum Vakfı (KCSF) programı ‘EJA Kosova’ tarafından desteklenmektedir.”