Fotoğraf: Suer Celina

Şehrin adalete en ihtiyaç duyduğu kesimlere pratikte mimari müdahale yapmak günümüz mimarlarına pek denk gelmemekle birlikte fikirsel anlamda mekan araştırmaları yöntemi ile bu müdahale mümkün hale gelmiş ve “Mimarlik Modern Sehrin Patolojisidir” felsefesi ile bu durum birçok mimara sosyal araştırma alani sağlamış ve bu çalışmanın gerçekleştirilmesini tetiklemiştir.

Büyük şehirlerde sosyal problemler güç, rant çatışmaları, sosyal çatışmalar gibi büyük ölçekte ele alınabilir iken küçük şehirlerde bu durum mahalle kavgaları ölçeğine dahi inebilmektedir.

Adalet kavramı coğrafik ve mekansal farklılıklarda boyut değiştirirken tarihsel süreçte Romalıların köleliği adil kıldığı karanlık dönemlerden geçtiğimizi hatırlamakta fayda görüyorum.

Günümüzde gündelik yaşamda doğru, yanlış, adil terimleri sosyal meseleler olarak kişiden kişiye değişim gösterirken, söz konusu kavramların kapitalist sistem ekomoni çarkında herhangi bir karşılık bulamadığı durumu da aşikardır.

Dolayısıyla, şehirde ebedi adalete ulaşmak bir şehir ütopyası olarak ele alınabilir.

Temiz hava, coğrafyamızda ulaşılması çok kolay olan içilebilir su gibi çevre faktörleri detaylıca irdelenmelidir.
Sağlık sistemi, eğitim sistemi gibi toplumun temel alanlarında sunulan hizmetlerin yetersizliğine alternatif çözümler üretilmeli, bu problemler yeniden ele alınmalı ve gidilecek değişikliklerde adalet sisteminde hayvanları da şehrin sakinleri olarak sisteme oturtan adımlar atılmalıdır.

Dünya genelinde farklı ülkeler ele alındığında şehir adaleti kapsamında ülkeler arasında büyük farklar gözlemlenebilir. Bununla birlikte günümüzde içinde bulunduğumuz teknolojik çağ ülke ayırt etmeksizin gelir dağılımında çığ gibi yükselen farklara ön ayak olmakta.
Şehir adaletini sağlamak tüm şehir nüfusunun görevi iken en önemli görev bu adalete direkt etki sağlayabilecek olan devlet yonetimine aittir.

Düzenleyici devlet anlayışı toplumun refah düzeyini, kapitalist sistemde gelir dağılımı denetemini, çevre kalitesini, toprak kullanımında kişi ve ya hayvan haklarını, ulaşım sistemi ve şehir düzeninde engelli vatandaşlara, cocuklara, hayvanlara yani tüm şehir sakinlerine eşit haklar sağlayacak çözümleyici bir sisteme başvurulmalıdır.

Diğer sıradan vatadaşlar gibi engelli vatandaşlarımız da toplu taşma araçları ile veya kendi başına iş yerilerine ulaşabilmeli, faturalarını kendi başına ödeyebilmeli, çeşitli sanatsal ve kültürel etkinliklerde yer alabilmelidir.

Şehirler tasarlanırken engellilerin, çocukların ve hayvanların ihtiyaçları uzun zamandır göz ardı edilirken, şehirlerde canlılardan çok motorlu araçlara öncelik sunulduğu görülmektedir.
Insandan çok motorlu araçlarla dolu olan kaldırımlarımız insana yer verecek iken, dolaylı veya doğrudan kaldırımları makineli taşıtlara park yeri olarak sunmakta. Şehir tasarlanırken göz ardı edilen diğer sakinlerimiz ise şüphesiz ki hayvanlarımız. Yok olan doğa, bilmem kaç katlı bina inşaa edebilmek için hiçe sayılan doğa düzeni, ve o alanlarda yaşamlarını sürdüren diğer canlıların yaşam sisteminin çökertilmesi, sokak hayvanlarını beton yapılar arasına sıkıştırmak ve bu durumdan asla endişe duymamak adeta bir şehir distopyasını temsil ediyor.

“Çocukları dikkate alan bir sokak tasarlarsanız, herkese uygun bir sokak tasarlamış olursunuz. Çocuklar için Sokaklar Tasarlamak, dünyanın her yerindeki insanların yaşam kalitesini iyileştirmek için sokaklara tasarım yoluyla nasıl öncülük edilebileceğini gösteriyor”

Janette Sadik-Khan, GDCI Başkanı




Ekonomik anlamda fayda gördüğü sağlıklı bireyi öncelikli olarak ele alan şehir adaleti şehrin tüm kullanıcılarına eşit haklar sunma sorumluluğunu yüklenmeli ve bu vadede çözümlere ulaşmayı hedeflemeli.

Bencilce, insan odaklı tasarlanan şehir sadece sağlıklı ve refah seviyesi yüksek vatandaşlara göre tasarlanır iken, bu durum şehir adaletini kendi ölçeğinde bile kendi problemlerini çözemediği bir döngüye sürüklüyor.

Şehirde adalete ulaşmanın en pratik yollarından bir diğeri de “Sürdürebilir Şehir ” sistemini savunmak ve pratiğe geçirmek olmalı. Sürdürülebilir şehir sosyal ve ekonomik kalkınma sorumluluklarını yüklenirken doğal kaynak kullanımı maksimuma çıkararak şehirde adalete direkt ulaşma yöntemi olarak pratiğe geçirilebilir.

Yaşayanları için sağlıksız ve tamamen güvensiz olan şehirlerimizde somut bir değişime gidilmesi gerektiği gerçeği cömertçe önümüze serilmekte.

Yazıda başvurulan bazı kaynaklar:
David Harvey, “Sosyal Adalet, Postmodernizm ve Şehir”
Ayten Alkan, Bülent Duru, “20. Yüzyıl Kenti”
Global Designing Cities Initiative, “Çocuklar için Sokaklar Tasarlamak” 
Özüm Itez, “Adalet Için Mekan Cözümlenmesi”

✎ Sebil Şpat Brahloka

Sebil Şpat Brahloka, lisans eğitimini Hacettepe Universitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünde tamamlamıştır.
Lisans eğitimi sırasında bir dönem Almanya Coburg Hohschule’de eğitim deniyimi olmuş, eğitimi sırasında gerçekleştirdiği mimari çalışmaları Frankfurt ve Coburg’da sergilenmiştir.

Yüksek Lisans eğitimini yine Hacettepe Üniversitesi Mimarlık Bölümünde tamamlayan Sebil bu süreçte özel bir şirkette iç mimarlık yapmıştır. 2017 de Kosova’ya dönerek burada University of Business and Technology’de öğretim görevlisi olarak akademik kariyerine adım atmıştır. Aktif akademik kariyeri dışında kendi şirketinde iç mimarlık hizmeti vermektedir. Sebil ayrıca Green Act çevreyi koruma derneği aktivisti ve Mimarlar Odası üyesidir.
© PRIZMA MEDIUM

“Bu yazı, İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SDC), İsveç ve Lüksemburg Büyük Dükalığı Hükümeti tarafından ortaklaşa finanse edilen Kosova Sivil Toplum Vakfı (KCSF) programı ‘EJA Kosova’ tarafından desteklenmektedir.”