Fotoğraf: Suer Celina

Klinik psikoloji alanında tahsil görmüş Mimoza Çeku Rogova, engelli kurumlarında aktif görev aldı son 7 yıldan beri de Down Syndrom Kosova Derneği’nin Prizren şubesinde yöneticilik yapmakta, bunun yanı sıra 3 sene önce başlattığı girişiminin başında. İnsanın yaşamında pes etmeden üretmesi gerektiğini belirten Çeku, psikolojik açıdan bakıldığında da insanın gönüllü olsa bile bir meşguliyeti olması gerektiğinin altını çiziyor. Mimoza ile kadınların şehirdeki temsiliyeti, girişimcilik ve engelliler üzerine uzun uzun konuştuk. 

Röportaj için Mimoza’nın dükkanında buluştuk. Önce röportaj sırasında çekeceğim fotoğraflar için iyi bir yer seçtik sonra konuşmaya başladık. İlk sorum kadınların temsiliyeti üzerineydi. Genel olarak baktığımızda bir temsiliyetten söz edemeyeceğimizi belirten Mimoza, Prizren gibi küçük şehirlerde kadınların görmezden gelinme problemleri yaşadığını, bunun Prizren’de daha fazla hissettiklerini ancak yeni jenerasyonların bu temsil farkındalığnı geliştirdiğini, bunun da bir değişimi beraberinde getirmekte olduğunu dile getiriyor. Bir kadın olarak her mecrada kadınları temsil edebilme gayreti içinde olduğunun altını çizen Çeku, “evde, işte, aile içinde ve her nerede olursa olsun mücadele etmeye çalışıyorum” diyor. 

Kendisini en çok acıtanın, bazı kadınların hala bu farkındalığa erişememesi olduğunu belirten Çeku, “ Doğduğumuzdan beri erkek egemen düzene karşı savaşıyoruz. Düşünsene doğuyorsun, dünyaya geldiğinden itibaren de sana öğretilmeye çalışılan veya bastırıldığın değerlerle mücadeleye başlıyorsun. Bazı kadınlar hala bunun farkına varamıyor, ancak yeni jenerasyonda bir farkındalık gelişti, kadınların her alanda her şeyi çok iyi yapabileceğini bilen bir nesil var. Sorunlar evde, ailede başlar. Zira sana öğretilen şey, sen kadınsın ve her ne yapacaksan bir erkeğe danışmalısın. O her kimse; baba, kardeş veya eş önemli değil. 

Ancak bir genelleme yapamam, herkes aynı değil. Benim etrafımda eşitliklerin farkında pek çok insan vari ama her gün bunun farkında olmayan insanlarla da karşılaşabiliyorsun. Haklarından bihaber bir kitleden söz ediyorum. Prizren multietnik, multikültürel bir şehir diyoruz ya her şey multi” ifadelerini kullanıyor.

Kadının Yönetim Kabiliyeti Muazzam

Kadınların her alanda inanılmaz bir gücü olduğunu dile getiren Mimoza, “ister iş olsun, ister ev, ister hastalıklarla mücadelede çok büyük bir gücü vardır. Ve genel olarak baktığımızda aynı anda bütün bu saydıklarımın üstesinden gelebilecek çok az ekrek olduğunu söyleyebilirim. Tabi ki genelleme yapmak doğru olmaz, bunu yapabilen erkekler de vardır, tam tersi bunlarla başa çıkamayan kadınlar da vardır. Ama kadının yönetim kabiliyeti muazzam” diye değerlendiriyor.

Pek çok farklı alanda, kadın mücadelesini sürdüren birçok kadının var olduğunu dile getiren Mimoza, Prizren imkanları altın tepside sunmasa da, kadınlardan çok daha fazlasını beklediğini, çünkü bazılarının hala güçlerinin farkında olmadıklarını düşünüyor. 

Bir kadın olarak her şeyi yapabilirsin, ama bir şeye mal olma ihtimali var. İhtimal korkutuyor. Ve bu gerçekten çok ağır.

Mimoza Çeku Rogova

Mimoza’yla konuşurken, şehirdeki güvenliğe geliyoruz. Şehir kadınlar için güvenli mi? Günün her saatinde istediğin her şeyi yapamamak gerkeçten kabul edilebilir mi? Sorularıma Mimoza şöyle cevap veriyor: 

Sanırım, dünyanın hiçbir yerinde bir kadın, bir erkek gibi günün her saatinde rahatlıkla gezemez. Ücra bir köşe, karanlık bir sokak her zaman endişe verici. Bir kadın olarak her şeyi yapabilirsin, ama bir şeye mal olma ihtimali var. Olabilecekler, ihtimaller korkutuyor. Ve bu gerçekten çok ağır bir şey. Bir yerden bir yere gidememek. Bu korkunun üzerine gidebilirsin ama bu beraberinde bir tehlikeyi getirebiliyor. Polis kayıtlarına bakmak endişelerimizi anlamak için yeterli olacaktır.Özellikle son zamanlarda Kosova’da yaşanılan kadın cinayetlerini düşünürsek… Kısacası güvenli değil. Ama bu sadece Prizren’e özgü bir sorun da değil. Bu düzende kadın 1-0 geride başlıyor ve her alanda bu böyle devam ediyor. 

Bu yüzden önümüzde iki tercih var. Ya her zorlukta tökezleyip pes edeceğiz. Ya da önümüze çıkan her zorlukla savaşacağız. Benim tercihim Prizren’de bu durumla savaşmak. Bu yüzden o yola çıktım ve bu çabalarıma savaş dersek, benim savaşım devam ediyor. 

Bir kadın girişimci olarak bu alanda var olan sorunlar hakkında ne düşünüyorsun?

Ben bu şehri seviyorum. Burada birşeyler yapmak istiyorum. Bir sabah uyandım ve kendi işimi kuracağım dedim. Daha büyük bir  şehirde de işimi geliştirmek istesem de; iyisiyle kötüsüyle bu şehirde yaşamayı seviyorum. Bu girişime ilk karar verdiğimde, önce biraz araştırma yaptım, ihtiyaçlarıma baktım. Bunların başında eğitim geliyordu. İstanbul’da çiçek ve çikolata üzerinde eğitim aldım. Hatta dükkanın açılışına Türkiye’deki şefim de geldi. Amacım özel günlerde insanlara bir arada bulabilecekleri ürünler sunabilmekti. Zamanla işimi geliştirdim, çalışırken kendimi geliştirdim. Bazen tökezlersin, ama mücadeleci olmak lazım. Ama mücadele edeceğin şey hakkında bilgi sahibi olmalısın, sürekli kaybedeceğin şeyle  savaşmaya kalkışmak aptal cesaretinden başka bir şey değil. 

Açıkçası ben şu an ‘başarılı’, ‘başarmış’ bir konumda konuşmuyorum. Sadece elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ediyorum ve işimin istediğim yerlere ulaşması için çalışmaya devam edeceğim. Ailem de çok destekçim oldu. Etrafımdaki insanlarda çoğu destek oldu. Ama bu yola ben tek başıma çıktım! Bundan sonra da kazanacaksam ben kazanacağım, kaybedeceksem ben kaybedeceğim.  Ama toplumumuzdaki bilinç de istenilebilcek bir seviyede değil maalesef. Çalışıyorsun,  zorluklarla mücadele ediyorsun, biri gelip bana sen kadınsın yapamazsın diyecekmiş. Yok öyle bir dünya. Ama ne yazık ki maalesef var öyle bir dünya! Prizren’de ne yazık ki hala kadının bir işte çalışmasına izin verecek olsa dahi bir uğraşı olsun zaman geçirsin diye izin verme gücünü kendinde bulanlar var. Erkeğin ekonomik olarak kadını etki altına alma gayreti var.  Ama ekonomik özgürlüğünü kazanmayan kadınlarla birlikte maalesef sadce erkekler güçleniyor. Kendine güvenen, deneyen, çalışan, başaran kadınlara hayranım. 

Fotoğraf: Suer Celina

İş dünyasında  çalışan kadınlar var, evinde çalışan kadınlar var bi de hem evde hem de işinde çalışan kadınlar var. Ve hepsi bütün işlerini sorumlulukla ve süper bir güçle yapıyor. Burada önemli olan hayatı eşit bir şekilde paylaşmak.Eşitlik diyoruz ya, kadın erkek ayrımı olmadan hayatı eşit bi şekilde sürdürebilmek önemli olan. Evin ihtiyaçlarında bazı sorumluluklar kadına kalabilir. Ama bu sorumlulukların kadının rolü olarak nitelendirilmesi kabul edilemez. 

Biraz kadın girişimciler için ayrılan desteklere değinebilir miyiz?  

Kadın girişimciler için düşünülen destekler gerçekten çok az. Muhtemelen kadın en fazla ne yabalir ki gibi bir mantık var. Küçük düşünülüyor.  Alın size bir miktar ve başınızın çaresine bakın demekle olmaz. Olur ya bazen bir şeyi korumak istersin de en çok onu mahvedersin. Tabiri caizse durum bu. 

Mimoza, Down Syndrom Kosova’nın Prizren Şubesi yöneticisisin. Down sendromlu bireylerin yaşadığı zorluklar, ihtiyaçları ve faaliyetlerinize gelmek isterim.

Down Sendromlu bireylerin hakları üzerine konuşmaya kalkınca tabi ki bir tek onlar hakkında konuşamıyorsun. Hakkını arayamayanların haklarını aramaktan öte, onlara haklarını arayabilecekleri bir alan açmak bizim sorumluluğumuz. Bu bizim dünyaya karşı bir sorumluluğumuz. Hakları için mücadele eden pek çok topluluk var. Sınırları gerçekten zorlamaya çalışıyoruz. Biri hakkını arayamıyor diye onu haklarından mahrum edemeyiz. Sadece down sendrom hakkında değil de bütün engelliler üzerine konuşmak daha sağlıklı olur. Down sendromlu bireylerin ihtiyaçlarına gelirsek, temel ihtiyaçları var hepimizin gibi. Peki nedir bunlar; eğitim, iş vesaire. Engellilerin haklarını koruyan yasalarımız var, ama ne kadarına saygı duyuluyor tartışılır. Devlette, toplumda farkındalık yaratmak için düzenli faaliyetlerimi var. 

Bazı farklılıklarının olduğu konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz, Ama bu yeterli değil ve çabamız down sendromlu bireylerin ileride bağımsız bir hayat yaşayabilmeleri. Erken müdahalede bulunmak ve bütün down sendromlu bireyleri topluma kazandırabilmek. Bu devlet için de bir kolaylık sağlar. Gerekli desteği zamanında alabilrlerse yarın zaten bağımsız bireyler olacaklar ve hayatlarını bir çoğu kendi ayakları üstünde durarak sürdürecek. Ama bu desteği veremezsek o zaman sorunlar baş gösterebilir. O zaman tüm hayatı boyunca bakıma ihtiyaç duyan bir birey yaratmış oluruz. Onlar da devletimizin birer vatandaşı. Tek ihtiyaçları, haklarını vermek.

Engellilere karşı son zamanlarda bir farkındalık gelişmeye başladı. Çünkü bütün dünya bu farkındalığa tepki vermeye başladı. Devlet, özel sektör, sivil toplum örgütleri ve toplum olarak hep birlikte bu haklar için mücadele etmeliyiz. En fenası ne biliyor musun bir kitlede bir acıma duygusu var. Acımaya gerek yok, bir engelli bireyi topluma kazandırabilmeliyiz. Down sendromlu bireyleri sosyal yönleri  daha güçlü olduğu için  bizde görece normalleşti ama hala sokağa çıkamayan, otizimli bireyler var. Hala önyargılya yaklaşılabiliyor.  Ve bu da bize toplum olarak bu farkındalığın daha çok başındayız.

Dernek olarak 2007 yılından beri sadece haklarını savunmak için çalışmıyoruz, aynı zamanda erken müdahale ve bağımsız hayat programları üzerine çalışıyoruz. Bunun yanısıra devletle sürekli çalışıyoruz. Eskiden okula alınmaları için çabalardık, şimdi okula kabul edilenlerle ilgilenilmesi için çabalıyoruz. Sürkli mücadele etmek lazım. 

Her zaman iyimser olmaya çalışıyorum. Savaş görmüş, küçük bir ülke, küçük bir şehirde yaşıyoruz. Bazı şeylerin zaman almasını doğal olarak karşılıyorum ama biraz fazla zaman alıyor sanki! 

Engellileri gerçekten çok dürüst bir şekilde destekleyenler var. Ama bir kesim var ki sen evinde otur ben sana bir süreliğine maaş veririm diyor. Bir hayattan bahsediyoruz ve bunun sürekliliği olması lazım. O bireyler toplumda kabul edilmek, bir işe yaradığını görmek istiyor. Hepimiz gibi. Empati kurmaya kalksan kaldıramayacağın durumlar var. Örnek verecek olursam; tekerlekli sandalyeli bir bireyi düşünelim. Hepimizin alışkanlığı olan şehir merkezine inip kahvesini içecek. O bireyin tuvalet ihtiyacını giderebilmesi için evine dönmesi lazım. 

Ama öyle devletler var ki sağladıkları imkanlar karşısında aklın durur. Almanya’da bir fabrikaya bir ziyaret gerçekleştirdik. Tam tanısını hatırlamıyorum ama özel bir tekerlekli sandalyede, hiç hareket edemeyen bir birey vardı. Sadece gözleriyle iş yapabilmesi için özel bir teknolojiyle fırsat yaratılmıştı. Biz ise hala, eve gideceği yolu engelliyoruz, bir dükkana girip alışveriş yapmasını vesaire engelliyoruz…

Son olarak eklemek istediğin birşey var mı?

Günümüzde hayat şartlarının getirdiği zorluklar gerçeği var, ama insanlıktan bu kadar uzaklaşamayız, hissizleşemeyiz bu çok korkutucu gerçekten. 

Röportaj: Suer Celina

© PRIZMA MEDIUM

“Bu röportaj, İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SDC), İsveç ve Lüksemburg Büyük Dükalığı Hükümeti tarafından ortaklaşa finanse edilen Kosova Sivil Toplum Vakfı (KCSF) programı ‘EJA Kosova’ tarafından desteklenmektedir.”