1 Mayıs’ın Kısa Geçmişi

İlk olarak Avustralya’daki inşaat ve taş işçileri 8 saatlik işgünü talebiyle bir protesto eylemi düzenlediler.  1856 yılında Melbourne Üniversitesi’nden Parlamentoya kadar gerçekleşen yürüyüşte çalışma saatlerinin uzunluğunu protesto eden işçiler 8 saatlik işgünü talebini dile getirdiler.   

30 yıl sonra, 1 Mayıs 1886’da ABD İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğindeki işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bırakma eylemi düzenlediler. Amaç iş saatlerini azaltıp yaşanılabilir bir hayatı savunmak idi. Ancak sonuçları itibarı ile sadece bununla yetinen bir hareket olmadı. O döneme kadar parklara girişi yasak olan siyah tenli insanlar beyaz tenli insanlarla birlikte protestolara katılmış ve Chicago’daki Ulusal Park’a birlikte girmişti. Bu önemli bir eşiğin aşıldığını göstermiş, dönemin gazeteleri “Önyargı Duvarı Böylece Yıkıldı” manşetleriyle yayınlanmıştı. Protestolar polisin sert müdahalesi ile kanlı bir şekilde sonuçlandı. Ancak 1856’da Avustralya’da başlayan enerji birikimi, ABD’deki protestolarda her tarafa yayılmıştı. 3 yıl sonra 1889’da Paris’te düzenlenen İkinci Enternasyonal’de 1 Mayıs’ın bütün dünyada İşçi ve Emekçi Bayramı olarak kutlanması kararı alındı. O günden itibaren 1 Mayıs sadece İşçi ve Emekçi Hakları Günü değil, her türlü ayrımcılığa maruz kalmış insanların hak taleplerinin görünür olduğu önemli bir günü teşkil etmektedir. 

Ortak Geçmişimizde 1 Mayıs:

1900’lü yılların başlarında Balkanlardaki iktidarlar 1 Mayıs’ın kutlanmasına izin vermedi. 1 Mayıs 1920 tarihinde Hırvatistan’ın Pula şehrinde sabahın erken saatlerinde buluşup protesto yürüyüşü düzenleyen işçilerin üzerine ordu mensupları ateş açtı. 7 işçinin ölümüyle ve 100’den fazla işçinin yaralanmasıyla sonuçlanan protesto gösterisinden sonra işçiler iş bırakma eylemi düzenlediler. 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise kurulan sosyalist yönetimde 1 Mayıs, sendikalar ve sol örgütler tarafından düzenlenen protestoların yerine, daha çok işçi haklarının kutlandığı ulusal bir bayram oldu. 

1960’lı yıllarda ise çeşitli merkezlerde kurulan kamplarda, sabahın erken saatlerinden itibaren kamp ateşinin yakılması ve çeşitli devlet törenlerinin eşlik ettiği bir kutlama şenliğine dönüştü. 

1970’li yıllarda 1 Mayıs’ın sabahtan itibaren piknik alanlarında yer kapma çabası ile birlikte bir eğlence anlamına geldiğini görmekteyiz. Sosyal devletin, işçi ve emekçi haklarına özen gösterdiği bu dönemde 1 Mayıs daha çok bir karnaval ve eğlence anlamını taşımaktaydı.

1980’li yılların milliyetçi atmosferi, her yönüyle birliktelik, hak, mücadele gibi kavramları akla getiren 1 Mayıs’a mesafeli yaklaşmaya başladı. 

1990’ların akıl dışı ırkçı atmosferinde ise artık 1 Mayıs kimsenin aklına gelmez olmuştu. İşçi haklarını konuşacak gün değildi. Gün yakınımız, dostumuzu nasıl yok ederiz fikirlerini “Büyük hayaller” eşliğinde, aidiyetin, kimliklerin ön plana çıkarıldığı söylemler ile gerçekleştirme günüydü.  

Yeni Dünya Sisteminde 1 Mayıs:

Günümüzde 1 Mayıs Kosova’da resmi tatil günü olarak kutlanıyor. Bazılarımız 1970’lerden itibaren alışılagelmiş piknik günü şeklinde bu günü kutlarken, bazılarımız her geçen gün sayıları artan AVM ve restoranlarda bu tatil gününü değerlendiriyoruz. Kosova’daki işçi hakları ve buradan başlayarak her türlü ayrımcılığa karşı bir hak arama mücadelesi konusu, günümüzde önemli bir konuyu teşkil etmiyor; maalesef. 

Politik partilerin güdümündeki sendikalar, sendikacılık işlevini görmekten çok uzakta bir konumda duruyor. Bu işlevi doğru dürüst yerine getirmeye dair bir amaç, inanç ve bir talebin olmadığına yakın dönemde gerçekleştirilen grevler sürecinde tanık olduk. Kosova Bağımsız Sendikalar Birliği’nin internet sayfasının nerdeyse bomboş içeriği, sendikal haklar, sendikanın görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gibi konularda hangi aşamada olunduğuna dair yeterli ipuçlarını yansıtıyor. Özel sektördeki işçi hakları ise piyasanın insafına bırakılmış durumda. Ender sayıdaki iyi örnek ile bolca karşılaşılan kötü örnekler aynı ortamda kendine yaşam alanı bulmak durumunda kalıyor.

2017 yılında Kosova’da kamu ve özel sektöründe çalışan işçi haklarını analiz eden Muhamet Binaku’nun doktora tezinde çok sayıda eksikliğe dikkat çekilirken, Kosova’da işçi haklarının gelişimi tarihsel bir perspektiften inceleniyor.  Yakın dönemde yaşadığımız pandemi vesilesiyle kayıtsız çalışanların sayısının çokluğuna tanık olduk. Çoğu çalışanın kayıtlı veya kayıtsız çalışmanın ne olduğuna dair bir bilgilerinin olmadığını ise üzülerek öğrendik.  

Bu bilgi eksikliği önümüzdeki dönemde “yaşamın doğal akışı” şeklinde sunulacak veya (ki kesinlikle) planlanıp, yönetilerek genişleyecektir. Mesela teknolojikleşmeyle birlikte klasik anlamda işçi ve çalışan tanımının değişeceği ve bütün bu literatürü tartışmanın anlamsız olduğunu öne sürenlerin ortaya çıkacağı kesin. Her dönemde biraz Huntington biraz Fukuyama’ya sistem ihtiyaç duyuyor nasılsa. Ancak bu bizi 1 Mayıs’ın sadece çalışma saatlerini düzenlemeyi amaçlayan sığ bir hareket olmadığı gerçeğini yeniden hatırlamamıza vesile oluyor. Ki bu hatırlama zaten günümüzün dinamiklerinin dikkate alınmasını ve bu geniş birikimin yeni dinamiklerle birlikte yorumlanmasını içeriyor.  

Son söz: 

Her dönemde, insanın sırf insan olmaktan kaynaklanan haklarına sahip çıkma, herhangi bir sebepten dolayı ayrımcılığa uğrayanların kitlesel hareketine ön ayak olma konusunda, önemli ve değerli bir kolektif birikime sahip 1 Mayıs günü, kutlayan herkese kutlu olsun. 

✎ Bengi Muzbeg

© PRIZMA MEDIUM