Ali beyle Prizren’in sıkça tercih edilen barlarından olan Destill’de karşılaştık. Öncesinden alışık olduğumuz tarzda telefon, mail veya sosyal medyadan iletişim kurup, bir röportaj yapabilmeyi tercih ederken. Yapay zekanın gündeme bu denli hızlı bir giriş yaptığı bir dönemde, telefon öncesi dönemdeki gibi bir mekanda görüp, yanına yaklaştım. Emrivaki olmasın diye ertesi güne randevulaşmak isterken,  akşam İstanbul’a döneceklerini öğrendim. Ortak bir kararla röportajı hemen yapmaya karar verdik. Ancak aceleyle bir röportaj yapmaktansa online devam etmeyi tercih ettik.  Herkes için muazzam bir zamanlama olurken, röportajın sonlarına doğru görsel açıdan şanslı sayılabileceğimiz güzel bir ışık düştü üstümüze. 

Ali bey kendinizi biraz tanıtır mısınız? 

2000’li yıllarında ortalarından bu yana İstanbul’da yaşıyor çalışıyorum. Öncesinde 10 yıldan fazla New York var, daha öncesinde de Ankara. Formasyon olarak ürün ve grafik tasarımcısıyım 

Aslıhan Demirtaş ile kurguladığımız KHORA, disipliner sınırları aşarak ara bağlam ve konumlarda yeşeren mimari, mekansal ve görsel tasarımlara, sergilere, objelere, sanat projeleri ve araştırmalara, farklılaşan pratiklere ve yapma biçimlerine alan açan çok ölçekli ve kolaboratif bir iklim

Dahil olduğum yaratıcı süreçler anlatı ve deneyim yönetimi, yazım, kavramsallaştırma ve isimlendirme, görsel kimlik tasarımı, mekan, sergi, ürün gibi 3 boyutlu tasarımlar, basılı materyaller, bilgi görselleştirmesi, hareketli grafikler ve etkileşimli ara yüzler gibi çok yönlü ve değişen mecralarda üretimlerle boyutlanıyor. 

Daha önce Kosova’da yaptığınız işler var nasıl bir deneyimdi?

Kosova’da evet, ilk bağlantımız 2016’da Lumbardhi’yle oldu. 

Lumbardhi’nin çok işlevli kamusal bir alan olarak dönüşümüne katkılar yapabildiğimiz bir süreç gelişti. Sinema salonu, fuaye, bahçe gibi mekanlara noktasal olarak yapılan tasarım müdaheleleri serisini, nihayetinde Lumbardhi’nin Avrupa Birliğinden fon almasını da sağlayan, Aslıhan Demirtaş’ın geliştirdiği mimari yeniden işlevlendirme (‘’adaptive reuse’’) projesi takip etti. 

Lumbardhi’yi bütünsel bir çerçeveden değerlendirmenin doğal bir açılımı olarak mekan ve kurum kimliğini de ele aldık. Kimliği oluşturan mekansal ve sosyal arka planları görünür kılan müdaheleler ile mevcut kültürel varlıkları yeniden yorumlayan çekirdek bir anlatı oluşturduk.

Geçen sene de lansmanı yapıldı. Yani maceramız aslında Lumbardhi’nin dinamik bir süreçle getirdiği Prizren bağlantısıyla, ve bu dönemde Prizren’in ikinci bir adres oluşuyla devam etti. Dostluklar biriktirmenin ve olasılıklara açık bir ortamın da burada çok katkısı var.

DokuFest ile ilişkiniz nasıl başladı?

Prizren’e ilk gelmeye başladığımız zamanlardan bu yana Doku Fest ve Veton, Eroll gibi onun kurucu ve yürütücüleriyle temelinde filmsever, dokümanter izleyicisi sıfatıyla tanışıyoruz. Pandemi döneminde kesintiye uğramış olsa da mümkün olduğunca DokuFest’leri ziyaret etmeye çalışıyoruz. Tabii bu süreçte sohbetler, dostluklar da oluşuyor ancak profesyonel bir ilişki ya da bağımız olmamıştı. Bu sene temanın ilgilendiğim bir konu (Yapay Zeka) olması nedeniyle ilk defa kampanya çağrısına başvurdum.

Doku Fest’ten İzlenimlerinizi Paylaşır mısınız?

Bölgesel ölçekte Balkanlarda böyle sıkı bir üretim olması çok etkileyici. Başka kültür ve coğrafyalara benzemeye çalışmak yerine onlarla köprüler kurmayı tercih eden, suyu, nehiri, köprüleriyle ve çok çeşitli halleriyle var olan, yerel niteliklerini kendi dinamikleriyle dönüştürme macerası kayda değer nitelikte. Teknolojiden eğitime, çocuklarla atölyelerden çevre odaklı etkinliklere katmanlı, dolu, içerikli programlar oluşturabilen tarafı olması da ayrıca kıymetli. Ama belki de en önemlisi DokuFest’in gençlere kendilerini dönüştürebilecekleri bir alan ve ufuk açması, kapsayıcı değer ve duruşlara sahip çıkan kamusal bir aktör olmasıdır. Seçtiği temalar da bu ilerlemeci karakteri yansıtıyor.

Doku Fest her edisyonunda evrensel ve güncel bir meseleye değiniyor ve bu meseleleri tartışmaya açıyor. Dolayısıyla Festivalin bu edisyonu geride kalsa da yapay zeka hala tartışılmalı. Bu motto üzerine çalışmalaırnızı anlatır mısını?

Birçok gelişme yapay zekanın hızla aşamalar kaydettiğini, gezegenin geleceğine yön verebilecek, biyoloji-ötesi ve insan- sonrası bir aktöre dönüşmekte olduğunu gösteriyor. Öte yandan nihayetinde insan yapımı bu yapay yazılım temelli varlığın özelliklerine dair olasılıklar çok çeşitlilik içeriyor. Örneğin yine insan eliyle ivmelendirilmiş olan İklim Krizi çok somut ve ölçülebilir; bugün artık birebir herkesin fiziki olarak tecrübe ettiği yadsınamaz bir gerçeklik. Yapay zekanın olası sonuçlarına ve neye veya nelere evrileceğine dair telaffuz edilen öngörüler ise epey spekülatif ve muğlak. Bu  alanda çok yönlü ve derinlemesine araştırma yapan bilim insanları dahi çok kesin konuşmaktan kaçınıyor. Popüler kültürde ise bazı mit ve uç anlatıların hakimiyetleri söz konusu. Eliezer Yudkowsky gibi yapay zeka entelijansiyası içinde yer alan karakterler yapay zeka insan uygarlığı yok edecek gibi boomer (hard take-off gibi terimler de kullanılıyor) senaryoları üretiyor. Bu senaryoların gerçekleşme ihtimali için imkansız demek mümkün değilse de bugün yapay zekanın etkilerine ilişkin gündemde olması ve öncelikli olarak ilgilenilmesi gereken daha acil başlıklar varken dikkatleri başka yere çekmek dışında bir şeye yaramıyor. Örneğin yapay zekanın kar amaçlı, tam açık olmayan kaynaklı ve belirli dev global firmaların, tekellerin elinde kalması için daha büyük bir tehlike deniyor. Yapay zekanın işsizliğe ve adaletsizliğe yol açma potansiyeli, yapay zekanın gelişim sahnesinde kadınların rolü, dil modellerinin önyargılardan arındırılması, etik kurallarla hizalanması, mevzuatların oluşturulması gibi çalışma yapılması gereken onlarca başlık var. 

Günümüz yapay zeka türleri spesifik görev ve problem çözme odaklı oluşlarına referansla çoğunlukla dar yapay zeka (‘narrow AI’) olarak tanımlanıyorlar -veri işlemeye dair insandan çok üstün performans gösterebildikleri bir ya da birkaç alan olması diğer kulvarlarda ise hiç varlık gösterememelerine referansla. Ancak zamanla ve robotik gibi motor işlevlerin de geliştiği farklı alanlarda artık veriyi isabetli yorumlama özelliğinin de gelişeceği görülüyor. Beyin gibi birbirini tamamlayan farklı bölgelerin/mekanizmaların anlamlı bileşkeler üretebildiği bütünleşik işleyen insansı bir sisteme dönüşebilir. Buna AGI de (artificial general intelligence) deniyor.

Bilinci çağrıştıran ve bütünleşik fenomenal deneyimler üretebilen bir yapay zekanın gerçekleşme olasılığına ve o halde bu durumu nasıl tanımlayacağımıza ilişkin daha felsefi ve varoluşsal sorular, insan sonrası gibi kavramlar da devreye girmeye başlıyor ve konu canlı olmayı tanımlayan kriterlerinin sorgulanmasına kadar gidiyor.

Bu ifadeye nasıl geldiniz?

Ara ara bazı kavramsal çerçeve dosyaları hazırladım ve DokuFest ile paylaştım. Bunlar üzerinden online konuşarak, yazışarak epeyce bir süre birlikte değerlendirdik. Yapay zekanın özelliklerine dair masallama (confabulation) gibi bazı kavramları irdeledik. Zor bir konu, kolaylıkla muğlak veya anlaşılmaz kalabilir. İfadeyi güçlü tutarken nasıl sadeleştirebiliriz ve iletişime aktarabiliriz onu formüle etmeye çalıştık. 

Sonuçta iki katmanlı bir ifadelendirme şekillendi. I AM AI AM I en temelinde mevcut yapay zekanın insanın bir uzantısı ve yansıması olduğunu ifade ediyor. Sentaksı, kelime ve harf yapısı itibarıyla yatay bir simetriye sahip olması da bu birbirini sonsuz yansıtma özelliğine vurgu yapıyor. Yapay zekanın yaygınlaşmasıyla insana insan olmanın ne anlama geldiğini sorgulatabilen bir konuma gelmesine de vurgu yapıyor. İnsan veya insan-olmayan tüm varlıklar düzeyinde, canlı olmak ne demektir, bilinç sahibi olmak ne demektir gibi varoluşsal sorgulamaları teşvik eden bir çerçeve var. 
İkinci katmanda da yapay zekanın insanla sosyal düzeyde nasıl bağlantılandığını artiküle eden bir ifade aradık ve ortaya I Contain Human Stories çıktı. Buna giden yolda oluşan ilk ifade Walt Whitman’ın bir şiirindeki I Contain Multitudes ibaresi idi. İnsanın çokluklar içermesine, birbirinden bağımsız ve zıtlıklarla dolu yönlerinin, farklı var olma hallerinin mevcudiyetine işaret eden bir ifade. Biz Human Stories diyerek bunu çoğullaştırdık ve sosyalleştirdik, yapay zekanın aslında insanlığın ve insanların hikâyelerinden oluşan çok renkli, çok parçalı, sürekli devinen ve evrilen, kapsamı ve hafızası genişleyen bir büyük bir anlatılar dinamiği olduğuna vurgu yaptık.

Röportaj: Suer Celina

© PRIZMA MEDIUM