Fotoğraf: Suer Celina

Orhan Koçbaşli eski bir Perlonka fabrikası emekçisi. Perlonka’nın sendikasında çalışan Koçbaşli burada emekçilere düzenlenecek organizasyonlarda, yıldönümlerinde, Yugoslavya’nın diğer bölgelerindeki fabrika ziyaretleri, yılbaşı etkinlikleri ve tatillerin organizasyonlarında görev almış. Gençlik dönemlerinde propaganda amaçlı duvar çizimleri de yaptığını söyleyen Koçbaşli, Kosova Kızılhaçı’nda aktif görevlerde bulunmuş. 80’li yıllarda reklamcılığa başladığını ve 2000’li yıllarda da bu işini çocuklarına devrettiğini söylüyor. Reklamcılık işinden emekli olduktan sonra, hobi olarak porselen üzerinde çizimler yapmaya başlayan Koçbaşli, “ Boya ve porselen satın alıp, hobi olarak başladım. Maksadım zaman geçirmek için bir uğraş olmasıydı. Kalabalıktan uzaklaşmak istiyordum. Ama zamanla siparişler gelmeye başladı. Tabi çok büyük siparişlerden bahsetmiyorum. Ama dediğim gibi kalabalıktan, politika dolu muhabbetlerden uzaklaşmak için o da bir motivasyon kaynağı oldu. Şimdi kendimi sakinleştiren bir alan buldum, buraya gelip müziğimi açıyorum ve neredeyse tüm günümü burada geçiriyorum” diye anlattı. 

Fotoğraf: Suer Celina

Bugün herhangi bir yerde yürürken başımızı nereye çevirirsek çevirelim, bir reklam tabelası görürürüz. Kaçı aklımızda kalır bilmem ama eski bir tabelacı bulmuşken, zamanının ve günümüzün reklam tabelaları arasında bir değerlendirme istemeden olmazdı sanırım.

Kendi dönemine kıyasla çok büyük bir fark olduğunu ifade eden Koçbaşli, “ Şimdi devreye teknoloji girdi. Reklam reklamdır, tabela tabela. Bunun ayrımının çok net bir şekilde yapılamadığını düşünüyorum. Bugün porselenlerde çizerken nasıl çalışıyorsam o dönemde de öyle çalışırdım. Renkler, detayla, gölgeler vesaire. Aklımda kalanlardan Western bir tabela var. Çok zaman harcadığımı bilirim. Müşteri tabelayı kurşunlar delmiş gibi göstermemi istedi. Titizlikle tabelanın içinden kurşun geçmiş, o bölgeler patlamış hissi vermiştik. Bir diğerini Reçana’da bir mekana işlemiştim. O bir süre sonra çalınmıştı. Düşünsene bugün hangi tabela çalınır veya çaldığın bir tabelayı ne yapacaksın. Eskiden çok daha sıcak ve güzel olduğunu düşünüyorum.  Şimdi birkaç makineyle bu işi kolayca yapabilirsiniz. Ama bütün tabelalar birbirine benziyor. Artık ne tabela görebiliyorum, ne üstünde yazanı ne de görseli. Birçoğunda da zaten parlaklıktan başını çevirip bakamıyorsun. Tabelanın özel olması lazım, davetkar olması lazım. Benden sonra çocuklarım makineler satın aldı, o alanda devam ettiler. Bir ara işlerine karışmayı düşündüğümü fark ettim ve o an işi onlara devretmeye karar verdim. 10 seneden fazla porselen boyama işiyle uğraşıyorum, bu işimi seviyorum. Psikolojik olarak kendimi kurtardığımı düşünüyorum bunun dışında diğer gelişmeler pek umrumda değil sanırım” değerlendirmesinde bulundu. 

Fotoğraf: Suer Celina

Üzerinde işlediği porselenlerde Prizren’in farklı dönemlerini çizmeye çalışan Koçbaşli, bazen arkadaşlarının isteği üzerine diğer şehirlerden çizimler yapıyor. Kimi zaman da portreler veya farklı objeleri resmediyor. Bazen de bu alanda dev bir marka olduğunun nitelendirdiği İran motiflerini işliyor. Neden İstanbul’dan veya başka bir şehirden güzel manzaraları çizmiyorsun diye de sorulduğuna değinen Koçbaşli, İstanbul’a ait bir şeyi İstanbul’da, başka bir şehire ait bir şeyi o şehirde alınması gerektiğini düşünüyor. 

Koçbaşli’nin çizimiyle Prizren’in üç fakrlı dönemde aynı kadrajdan görüntüsü. / Fotoğraf: Suer Celina

Çizmeye başlamadan önce bir araştırmaya koyulduğunu ve çizmek istediği fotoğrafları bulduğunu dile getiren Koçbaşli, kaynağına ulaşabildiği eser sahiplerinnden kullanım izni aldığını, zaman zaman da farklı mecralardan veya arkadaşlarından fotoğrafların kendisiyle paylaşıldığını ve bunları çizdiğini anlatıyor. Son zamanlarda siyah renk üzerine işlemenin kendisine daha çekici geldiğini, siyah üzerinde detayların daha belirgin bir şekilde göründüğüne değinen Koçbaşli, “ Ben genelde sinirli bir insanım, ancak konu bu uğraşa gelince saatlerimi ufak detaylara harcıyorum. Bazen yorulunca yarım bırakıyorum. Bu da aslında gözümden kaçan detayları sonradan görmeme yardımcı oluyor. Acelesi yok, istediğim derecede iyi bir iş çıkarabilmek için yeterince zamanım oluyor” diye anlatıyor. 

Birinin sınırı geçemiyor diye arkadaşlarıyla buluşamaması bana adil gelmiyor.

Orhan Koçbaşli

Her sene eski Yugoslavya’nın her bölgesinden katılan arkadaşlarıyla buluşmalar organize ettiklerini belirten Koçbaşli, “Bu sene Prizren’de buluşacaktık. Ancak Bosna Hersek’te yaşayan arkadaşlarım maalesef sınırı geçemiyor. Biri sınırı geçemiyor diye arkadaş buluşmasına katılamaması bana adil gelmiyor. Bu yüzden bu seneki organizasyonumuzu Velipoj’da düzenleyeceğiz” diyor. 

Arkadaşlarıyla birlikte her sene faklı bir bölgede buluşmalar düzenleyen Orhan Koçbaşli, o gün gelene kadar arkadaşlarına hediye etmek için porselenler, bez torbalar ve yaka kartları hazırlıyor. / Fotoğraf: Suer Celina

Orhan beyin atölyesine girdiğinizde, sizi ilk olarak radyoda çalan şarkılar karşılıyor. Sonra kendisinin işlediği porselenler, antikalarla karşılaşıyorsunuz.  Bir de kendisinin ifadesiyle üç devrimci Atatürk, Tito ve Che’nin portrelerini kazıdığı içki bardakları görüyorum. Oranın tam karşısında ise  üzerinde madalyaları gördüğüm bir köşe hazırlamış. Burada Nazilere karşı savaşanların madalyaları, fabrikanın sendikasında kendisine hediye edilen özel seri metal para ve Kızılhaç’tan aldığı bir madalya bulunuyor.  Kızılhaç’tan aldığı madalyaya gözüm takıldığında, onu bir dönem kale bölgesinden, şehir hastanesinin de bulunduğu Tusuz’a kadar su götürmek için çalıştıklarını, bu madalyayıda oradaki emekleri sonrası aldığını söyleyen Koçbaşli diğer madalyalara, “Bunları pazardan satın aldım. Bunlar nazilere karşı savaşmış insanların kazandığı madalyalar, dolayısıyla bana göre pazara çıkarıp satılamayacak kadar değerli. Hala yaşayan ve madalyalarını saklayan insanlar var bunlar verilen bir emek sonucu kazanılmış, bu yüzden değersizleştirilmesini pek uygun görmüyorum” değerlendiremsinde bulunuyor. 

Orhan Koçbaşli o köşenin bir kısmını Atatürk’e, bir kısmını da Tito’ya ayıracakmış. Bu yüzden gittiği her yerden antikalar biriktirip köşesini tamamlamaya çalışıyor. Biraz başımı çevirince raflara dizilmiş, daha önce görmediğim içki şişeleri görüyorum. Biri özel seri, birkaç tanesi Fransa’dan bir arkadaşının kendisinin ürettiği rakılar. Kendisinin 20 seneden fazla alkol içmediğini ama içkileri biriktirmeyi sevdiğini belirten Koçbaşli, bazen doğum günlerinde, özel günlerde açıtığını anlatıyor. 

Fotoğraf: Suer Celina

Koçbaşli, bu güne kadar yüzlerce porselen işlemiş. Çalışmalarını kendi deyimiyle dünyanın dört bir yanına gönderdiğine değinen Koçbaşli, insnaların kendilerine iyi gelecek bir hobi bulduktan sonra, zamana bağımlı kalmayacaklarını, kalabalıktan, gürültüden uzaklaşabileceklerini söylerken, ürettiğimiz her şeyde en iyisini yapmaya odaklanmamız gerektiğini, yaptığımız işleri değersiz görüp ürettiklerimize yabancılaştırmaya çalışanları umursamamız gerektiğinin altını çizse de Koçbaşli, porselenin değerinin, üstündeki çalışmanın üstüne çıkarılmasından bir nebze şikayetçi. Bir porselen üretmek için birkaç gün farklı süreçler uyguladığını dile getiren Koçbaşli, kullandığı boyaların su bazlı olduğunu, bunun da hem kendisi hem de tüketiciler için daha sağlıklı olduğunu düşünüyor. 

Boyalarının çoğunu Hırvatistan ve Türkiye’den satın alan Koçbaşli, bazı boyaları Priştine’de bulabildiğini ama kullandığı malzemeleri temin etmek noktasında Kosova’da sorun yaşadığını belirtiyor.

Röportaj: Suer Celina

© PRIZMA MEDIUM