Fotoğraf: Fatih Kovaç

Soner, arıcılığa attığın ilk adımla başlayalım

Bundan üç sene önce TİKA’nın bir toplantısı vardı. Oraya katılmıştım. Kendimi tanıttıktan hemen sonra orada bir iş teklifi aldım. Başlarda detaylarını bilmiyordum ama işsizdim ve gelen teklifi kabul ettim. Uygulancak arıcılık destekleme projesinin asistanı yaklaşık 5 gün sonra geldi ve projeyi anlattı. Projedeki uzman arıcının tercümanı ve veteriner hekim olarak yapacağım işin detaylarını böylece öğrenmiş oldum. Bir ay sonra da uzman arıcıyla birlikte Poduyeva’ya gittik. İşin komik yanı benim arı fobim vardı. Arılardan korkardım ve arı gördüğümde kaçardım. 

Bu süreçte proje kapsamında bölgedeki arıcılarla görüşmeye başladık. Orada arıcılığın benim mesleğimle alakalı yanını ve insanların aslında işi pek bilgi sahibi olmadan yaptıklarını gördüm. Öte yandan bu süreçte arıcılığın benim için çok cazip bir hobi olabileceğini hissettim. Birikte çalıştığım uzman arıcıyla aynı evde kalıyordum ve Poduyeva’da 5 kovan satın alıp öğrenmeye başladım. İşe başlamadan önce uzman arıcı her gün bana yeni şeyler öğretiyordu.  O sene böyle devam etti. Bir sonraki yıl ben kovanlarımı çoğalttım. Süreçte yine Poduyeva’ya gitmeye devam ediyordum. Ama proje tamamlandığı için bu sefer sadece uzman olarak kontrollere gidiyordum. Kovanlarımı arttırmaya devam ettim. Şimdi üçüncü senem ve altmıştan fazla kovanım var.

Fotoğraf: Soner Kovaç

Kendi kovanlarını almaya nasıl karar verdin?

Ailemin Nashec’te bir köy evi olmasının avantaj olduğunu söyleyebilirim. Kovanlarımın bir kısmını orada bakmaya devam ettim. Bal üretimimi ve buna bağlı olarak kovan sayımı arttırmak için daha fazla alana ihtiyacım olmaya başladı. Köy evimin yakınında bir arazi kiraladım ve kovanlarımı oraya taşıdım. Şimdi ise bir şirket geliştirme aşamasındayım. Arıcılığı hobi olarak yapıyorum ama işe de çevirmek istiyorum. Şirketim için tasarım, etiket ve sosyal medya gibi çalışmaları yaptım. Seneye kovan sayımı biraz daha arttırarak seri üretime geçmeyi planlıyorum.

Ülke genelinde arıcılıkta nasıl sorunlar var?

Ülkede çok fazla yaşlı arıcı olduğuna tanık oldum. Ve bu arıcılar 40 yıllık tekniklerle çalışıyorlar. Normalde bir kovandan 20 kg bal almak yerine 10 kilo bal alıyorlar ve bundan memnun kalıyorlar. Bahsettiğim projede biz kovan vermiştik ama geliştirmeye çalıştığımız da buydu. Yeni tecrübeler kazandırmak yeni teknikleri öğretmek istiyorduk. Fakat yanlış öğrenilenleri düzeltmek biraz güç. Öyle bir gerçek var.

Arz talep dengesinin de arası çok açık. Bunu Prizren genelinde söyleyebilirim. Talebin yüzde 30’undan fazlasının karşılanabildiğini düşünmüyorum. Hiçbir arıcıda Ekim ayından sonra bal bulunmaz ve bu durum Haziran ayına kadar devam eder. Çok sayıda arıcı var ama talebi karşılayacak kadar bal üretilemiyor.

Bal işindeki bir diğer zorluk tüketicilerin bal satın alabilmesi için üreticiye güvenmesi gerekiyor. Fakat doğru bilinen çok yanlış var. Tüketiciler sosyal medyadan veya tık amaçlı gazetelerden gördükleri bilgilerle baldan anladıklarını düşünüyorlar. Ama gördüğümüz bilgilerle balın kalitesini anlamak zor. Zira bu subjektif bir durum. Kaliteli balın burada satılmama olasılığı yok denecek kadar az.

Fotoğraf: Soner Kovaç

Küresel ısınma nasıl etkiliyor?

Bu yıl ülke genelinde beklenmeyen bir durumla karşılaştık. Mesela benim kovanlarımın bulunduğu Nashec’te akasya ağacının 1-5 mayıs arasında çiçek açması lazım fakat bu süreç gecikti. Tüm ülkede çiçeklenme dönemi iki veya üç hafta gecikti. Bu da sezonu geciktirdi. Bal dönemi geldi arıların da buna hazır olması gerekiyordu. Sezon geciktiğinde de belli bölgelerde bazı bitkiler istenilen derecede açmadı. İletişimde olduğumuz arıcılardan birinin 150 kovanı var fakat bir kilo bal alamamış.  

Fotoğraf: Soner Kovaç

Daha önce değindin ama tekrar bu konuya dönmek istiyorum. Yanlış bilinen doğrular neler?

Tüketiciler balın kalitesini anlamak için farklı deneyler yapıyorlar. Fakat bu denemelerin hepsi çok subjektif kalır. Bir arıcının bala belli katkı maddelerini belirli miktarda katması bu deneylerin sonucunu değiştirmez. Sadece yüzde 60’ı kaliteli bal olabilir veya bu yüzde değiştirilebilir. Bu miktarı ölçme imkanı olmadığı için yapılanlar subjektif kalır. Örneğin Youtube’dan bir video izleyip bunu anlayamayız. Bir bal çeşidi boğazda yanma hissi oluşturur diğeri oluşturmaz fakat bu bal çeşitlerinin özellikleridir. Açık ballar daha az yakar daha koyu ballar mesela kestane balı daha çok yanma oluşturur. Bu anlamda tek bir seçenek kalıyor geriye o da bir laboratuvarda balın analizini yapmak. Ben burada analiz yaptırabileceğim bir yer de bulamadım açıkçası. Kendi ürettiğim balı analiz için Avusturya’ya gönderdim. Orada da balın değerlerini öğrenebiliyoruz. Çam balı bir salgı balıdır o nedenle bu bal kristalize olmaz yani halk diliyle şekerlenmez. Normal çiçek balı ise yapısındaki kimyasal bağlardan dolayı kristalize olur. Bir balın kristalize olması görülebilecek en sıradan olay. Bizim nefes alışımız gibi. Örnek vermek gerekirse Almanya’nın kuzeyi kristalize bal kullanmayı tercih ediyor. Nedeni de balın daha kolay tüketilebilmesi. Bizde ise bal kristalize olmaya başladığında çoğunluk balda şeker kullanıldığını düşünüyor. Küçük bir yerde yaşıyoruz, biri bal aldığında balın kristalize olma durumunda komşusuna veya bir yakınına durumu farklı şekilde anlatıyor. Kulaktan dolma bilgiler zamanla yayılıyor. Dolayısıyla yanlış bilgilerin yayılması arıcılar için oldukça güç bir durum.

Arıcılığın gelişiminin önündeki engeller nedir?

Devlet desteği çok düşük. Arıcılara 2-3 senede bir bal süzme makinesi dağıtılıyor ama bu araçlar aslında arıcıların çok ihtiyaç duyduğu gereçler değil. 30 kovanın üzerinde kovan başında 15 euro hibe ediliyor. Masraflarının karşılanması için bu bir kısıma yetebiliyor ama bazı ihbarı mecbur hastalıklar var. Önceden bir kovanda amerikan yavru çürüğü gibi bir hastalık görülürse kaç kovanın olursa olsun hepsini imha etmen gerekiyordu. Hepsi için de devlet kovan başına belli bir ücret verirdi. Bu hastalık kovanı zayıflatır ve civardaki bütün arıların kovanlarına yayılabilir. Bu yüzden ihbarı mecburi bir hastalıktır. Şimdi devlet para kısıtlaması yapıyor. Bir kovan hasta ise ve hala canlı ise sadece o kovan imha ediliyor. Devlet de sadece bunu karşılıyor. Devlet parayı kısmak için ihbarı mecbur bir hastalığın mücadelesini yarıda bırakıyor. Böylece arıcının da hevesi kırılıyor ve kovan sayısını azaltıyor. İmhadan sonra yeni bir yatırım gerekiyor. Sanıyorum ki ancak bu şekilde bir çiftçinin hevesi kırılabilir. 

Röportaj: Suer Celina

© PRIZMA MEDIUM