Yaşamın her noktasında bir altlık sunan kentler, insan ve fiziksel mekân arasındaki
ilişkiler sistemini tanımlayan arabulucular olarak, toplumsal grupların yaşamlarına etki
etmekte ve bazı durumlarda toplumların da devreye girmesiyle yeni yaşam biçimleri dikte
etmektedir. Özellikle otoritelerin ve kanun koruyucuların gerekli müdahalelerde
bulunmadığı durumlarda, bazı toplumsal gruplar, farklı ölçütler bağlamında dışlanarak
kentin sunduğu olanaklardan ‘gerektiği’ şekilde faydalanamaz ve dışlanırlar. Bu dışlama
eylemi dini, kültürel, politik, ekonomik, etnik, cinsel vb. farklılıklar üzerinden hareket eder
ve toplumda marjinalleştirilmiş belirli bir grup, kentin geri kalanının erişebildiği olanaklara
erişemez ya da zorluk çeker. Bu süreç, adaletsiz, demokrasiden uzak ve ilkel bir yaşam
tanımlarken, eşitsizliğe uğrayan bireyler ve gruplar için “kentsel adaletsizlik” durumu
ortaya çıkar. Bu adaletsizliğin ortaya çıkmaması için, herkesin eşit şekilde kent hakkına
sahip olması ve bunu kullanabilmesi gerekir. Lefebvre, kent hakkı tanımında özgürlük,
toplum içinde bireyselleşebilme, mesken, katılım ve sahiplenme gibi hakları öne sürer.1
.
Dolayısıyla, kentte yaşayan her bireyin aslında toplumsal olaylara katılma, özgür olma,
gerektiğinde bireysel olabilme ve kenti sahiplenebilme hakki olmalıdır. Diğer taraftan, kent
hakkı kavramı özelinde önemli çalışmalar yapan bir diğer kuramcı olan Harvey’e göre ise
kent hakkı aslında özünde ötekileştirilmenin karşısında durmaktır ve toplum içerisindeki
her birey kent hakkı bağlamında söz hakkı sahibidir; dolayısıyla kentin sunmuş olduğu
kaynaklara erişim herkesin hakkıdır ve kentsel süreçler ile bu kaynakların yönetilmesi
noktasında toplumların kolektif bir şekilde haklarını talep etmeleri gerekir. Dolayısıyla, kent hakkı, en temel insan haklarından birisi olarak talep edilmesi gereken bir haktır ve
bu bağlamda hiçbir kent sakini marjinalleştirilmemelidir.2

Bu noktada, bütün marjinal grupların en az diğer kent sakinleri kadar kentte bulunma,
kentte özgürce hareket etme, aktivitelere katılma, kentsel mekanlara ulaşma, kentsel
olaylarda söz sahibi olma gibi hakları vardır. Dünya genelinde kentlere odaklanıldığında,
marjinalleştirilen gruplardan birisinin de engelliler olduğu açıktır. Dolayısıyla, engelli
bireyler de hiçbir ‘kentsel engelle’ karşılaşmadan, kentte yaşama hakkına sahiptirler ve
bunun mümkün olabilmesi için bütün kent sakinleri kadar belediyelerin de uğraşması
gerekir.

Engelli tanımına bakıldığında en basit haliyle, “fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duygusal
yetilerinde çeşitli düzeyde kayıplarından dolayı topluma diğer bireyler ile birlikte eşit
koşullarda tam ve etkin katılımını kısıtlayan tutum ve çevre koşullarından etkilenen birey”
3
gibi bir tanımla karşılaşırız. Bu tanımdan yola çıkarak, özellikle fiziksel engellilerin
kentlerde ‘tam ve etkin katılım’ sağlayamaması durumu tamamen kentin yapısı ile
ilişkilidir. Engelli dostu bir kent, engelli bireylerin her koşulda her aktiviteye katılmasına
olanak sağlayabilir ve sağlamalıdır. Dolayısıyla, asil engel, kentlerde yaşanan
plansızlıklar ve kentsel müdahalelerdeki çelişkilerdir.

Herkes yaşamının belirli bir döneminde geçici veya kalıcı olarak engelli olabilir. Engellilik
insan olma halinin bir parçası olarak tanımlanabilir. Engelli bireylerin ayrımcılığa maruz
kalma olasılığı yüksektir ve bu durum engelli bireylerin kente adapte olma sürecini de
zorlaştırmaktadır.4

Bu nedenle, sayıları azımsanamayacak ölçüde yüksek olan ve kent sakinlerinin önemli bir bölümünü teşkil eden ve maalesef ‘marjinalleştirilen’ engelli bireyler için en başta kent tarafından kucaklanması ve ayrımcılığa maruz kalmaması mühimdir. Bu doğrultuda, diğer bütün vatandaşlara verilen erişim ve kentte özgürce hareket edebilme hakkı, engelli bireyler için de sağlanmalıdır. Diğer yandan, engellilik kişiye özgü bir özellik değildir. Dolayısıyla, engellilerin kentsel mekânda rahatça hareket edebilmesinin sağlandığı noktada, engelli ve engelsiz bireyler arasındaki fark ortadan kaldırılmış olur. Bu durum ancak engelli bireylerin günlük yaşamlarında karşılaştıkları engellerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilir.5

Bu bağlamda, öncelikle fiziksel engelli tanımının ne tür engelleri kapsadığı ortaya
konmalı, ardından da engelli bireylerin en temel gereksinimlerinden başlayarak en az
diğer vatandaşlar kadar özgürce hareket edebilmelerinin yolunu açma doğrultusunda
hangi adımların atılması gerektiği sorgulanmalı ve bu doğrultuda kentsel ölçekte
aksiyonlar alınmalıdır. Öncelikle, kentsel mekân tasarımı, hareket kısıtlılığına sahip
bedensel engelli bireyler dışında, görme ve duyma engelli vatandaşları da kapsayacak
şekilde sürdürülmelidir. Diğer bir ifadeyle, kentte ulaşımın ve erişilebilirlik çalışmaları,
yalnızca fiziksel sınırların kaldırılmasını değil, görme ve işitsel sınırları da hesaba
katmalıdır. Diğer taraftan, engellilerin toplum içerisinde eşit bir şekilde yer alması ve yaşamlarını sürdürebilmeleri noktasında atılması gereken adımlar sırasıyla şu şekildedir:

  • Engelli bireylerin kent içerisinde özgürce hareket edebilmesi
  • Kamusal alanların -doğal, yapay, yeşil alan, su alanları- erişilebilir kılınması
  • Toplu taşıma araçlarının kullanımının kolaylaştırılması
  • Engelli bireylerin çalışma ve sosyalleşme noktasında hiçbir ‘engel’e
    takılmamasının sağlanması
  • Yaya yollarının engelli bireyler için de erişilebilir ve hareket edilebilir kılınması
  • Trafik çözümlerinde engelli bireylerin haklarının gözetilmesi
  • Erişilebilir bina tasarımları (hem bina girişlerinin hem de bina içerisindeki
    sirkülasyonun engelli bireyler gözetilerek tasarlanması, rampa eğimlerinin
    standartlaşması ve asansör kullanımı)
  • Herhangi bir aciliyet durumunda tahliyenin kolay yapılabilir kılınması

    Bu adımlar, engelli bireylerin hem sosyal hem de çalışma hayatına katılması bağlamında
    değerlidir ve toplumların kalkınması, toplumsal ve kentsel adaletin sağlanması
    noktasında da elzemdir. Dolayısıyla, kentsel tasarım süreçleri, engelli bireylerin
    haklarının gözetilmesi ile sürdürüldüğü taktirde, ‘daha kapsayıcı kentler’ oluşturmak mümkündür. Bu kapsayıcı kentler, aynı zamanda daha yaşanabilir ve daha özgür, adaletli kentlerin temelini olusturmaktadır.


Prizren’de neler yapılabilir?

Prizren, sürekli dönüşen yapısı, yeni yapılaşmalar, yol çalışmaları, yapı iskeleleri gibi
unsurları barındıran bir kent olarak, erişimin her vatandaş için zor olduğu ve trafiğin,
araçların dolaşımının on planda tutulduğu bir kenttir. Dolayısıyla, engelliler de diğer
vatandaşlar gibi tıkanan yollarda, gasp edilmiş kaldırımlarda ve bozuk zeminli kamusal
alanlarda hareket etme noktasında sorun yasamaktadırlar. Bu bağlamda, kent ölçeğinde
bütün ‘kentsel engeller’in tespit edilmesi, koşulların düzeltilmesi ve engel teşkil eden
durumların kurumlarca düzeltilmesi gerekir. Diğer yandan, yetkili kurumların önem
vermesi gereken bir diğer önemli konu, Prizren’de yasayan insanların bu konuda
bilinçlendirilmesidir. Çünkü, fiziksel koşulların düzeltilmesi, bütün engellerin ortadan
kaldırılması için yetmeyecektir. Vatandaşların da engelli bireyler konusunda daha duyarlı
olmaları, ona göre hareket etmeleri gerekir. Bu durum engelli bireylerin de tüm diğer kent
sakinleri ile aynı koşullarda yaşamını sürdürmesi, en temel haklardan birini teşkil
etmektedir. Bilinçlendirme dışında, engelsiz bir kent için ön koşullardan bir diğeri de, yapılı
çevrenin engelli bireylere uygun bir biçimde gereksinimlerini karşılayacakları şekilde
düzenlenmesini sağlamaktır.6

Bu noktada, Prizren kentine bakıldığında, en önemli sorun, genel anlamda engelli
bireylerin gündelik hayata uyarlanması noktasında yaşanan aksaklıklar ve ‘kentsel
engellerdir. Bu engellerin kaldırılması için kentsel mekân üretiminin, mekânda
gerçekleşen toplumsal ilişkilerin ve gündelik hayatin aklisinin engelli bireyler gözetilerek
ele alınması gerekir. Bu bağlamda, Prizren kentinde yaşanan başlıca sorunlar yüksek
kaldırımlar, kaldırımların araç veya diğer nesnelerle gasp edilmesi, düzensiz yaya yolları,
kamusal tuvaletlerin bulunmaması, rampaların eksikliği ve mevcut rampa eğimleri,
merdivenler, işaret ve levha eksikliği, korkulukların yalnız tasarlanması ya da korkuluk kullanımının gözerdi edilmesi, aydınlatma elemanlarının azlığı olarak özetlenebilir. Bu
durumun oluşmasının en önemli sebebi ise denetim eksikliğidir. Aşağıdaki örnekler,
Prizren’de bazı belli baslı kentsel engelleri tanımlama girişimi olarak değerlendirilebilir:
Kamusal alanlara erişim (rampa eksikliği ve eğimin yüksek olması, kamusal
alanlara, kent parklarına, nehir kenarında konumlanan acık alanlara erişim
kısıtlılığı)

Eğimin yüksek olması ya da rampa eksikliği

Prizren kenti nehir kıyısı etrafında yapılaşmanın yoğun olduğu ve günlük ihtiyaçların
karşılandığı bir kenttir. Bu durumda kentin merkezi baz alınarak rampaların eksikliğinin
giderilmesi ve mevcut rampa eğimlerinin en fazla %6 olması gerekir.

Yüksek kaldırımlardaki rampa eksiliği

Bütün mekanların, alanların, inşa edilmiş çevrelerin, binaların yapıların, ulaşım
sistemlerinin, bütün insanlar için açık, erişilebilir ve kullanılabilir olmaları gerekir. Kentin
merkezinde yürüme yolları olarak kaldırımlar engelliler için önemli erişim ve hareket
alanlarıdır. Bu sebeple kentte kaldırımların engelli bireyler için düzenlenmesi ve
kaldırımlarda rampalar çoğaltılarak hareket kolaylığı sağlanmalıdır. Özellikle yenilenen
kaldırımların daha da yükseltilmesi, engellilerin kaldırıma çıkmalarını zorlaştırmaktadır.
Bu bağlamda, öncelikli olarak yaya geçitlerinde ve yol kesişimlerinde kaldırımların yola
doğru rampalaşması ve eğim oluşturması gerekir.

Kaldırımların araçlar tarafından işgal edilmesi

Kentlerde erişebilirliğin en büyük sorunlarından biri otopark yetersizliğinden ortaya çıkan
düzensizlik ve bunun beraberinde araçların kaldırımlara park etmesidir. Kaldırımların
işgal edilmesi, kaldırımların yaya kullanımına kapatılması anlamına gelirken, engelli
bireylerin en temel hakkı da kısıtlanmaktadır. Bu durum kent içindeki hareketi ve ulaşımı
zorlaştırmaktadır. Kaldırımların kullanılabilirlikten uzak olması, engelli bireylerin günlük
hayata katılmasını zorlaştırır ve hareket kabiliyetlerini kısıtlayarak yasam kalitesini
düşürür.

Trafik ışıklarında sesli uyarının olmaması

Engelli ve yaşlılar gibi hareket kısıtlılığı olan bireylerin toplum yaşantısına katılım
sağlamalarını kolaylaştırmak ve özellikle görme engelli bireylerle birlikte tüm yayaların
kullanımına sunulabilecek ve bütün trafik ışıklarına entegre edilebilir sesli geçiş sitemi
oluşturulmalıdır.


Görme engelliler için yürüme yolu eksikliği

Kentte görme engellilerin kent içerisinde hareket edebilmeleri ve istedikleri yere
ulaşabilmeleri için özel şeritler yapılmalıdır. Bu şeritler görme engelli bireylerin bir
noktadan diğer bir noktaya kolayca ulaşmasını sağlamaktadır. Bu şeritlerin bütünlüğünün
bozulması engelliler için sorun teşkil eder ve işlevsel olmaktan uzaklaşır. Dolayısıyla bu
şeritlerin devamlılığı sağlanmalı ve belirli aralıklarda kontrol edilip onarılası gerekir.

Kamusal alanlarda hareket kısıtlılığı

Meydanlarda tarihi kesme taş döşemesinde oluşan çökmeler engelli bireyler için yürümeyi
zorlaştırmaktadır. Bu yolların sorumlu kişiler tarafından düzenli olarak kontrol edilerek
onarılması gerekir ve ayrıca engelli bireyler için alternatif zemin önerileri sunulmalıdır.

Toplu taşımanın yetersizliği

Ulaşım, engellilerin hayatında çok önemli bir yer tutmaktadır. Toplu taşımaları engelli
bireyler için kullanışı hale getirmek için, aracın hangi durağa vardığını gösteren ekranlar
ve sesli anonslar yapılmalıdır. Ayrıca otobüslerde kullanılan rampaların otomatik hale
getirilmesi hem engelli bireyler hem de taşıt içerisindeki herkes için faydalı olacaktır.
Bu sorunlar, kentsel tasarım surecinde gözetilmesi gereken ve herkes için eşit bir kent
oluşturma noktasında önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla, bu tip kentsel engellerin
ortadan kaldırılması, engelli bireylerin önlerindeki ‘engellerin’ azaltılması ve toplumsal
hayata katılmaları noktasında değerlidir. Bu bağlamda, her gün çeşitli ‘sınırlar’ ve
‘engeller’ ile karşılasan engelli bireylerin diğer kent sakinleri gibi özgür ve eşit Sartlarda
hareket edebilmesi, toplumsal hayata katılabilmeleri, kentsel müdahale ve gelişmelerde
söz hakkı sahibi olmaları, kentsel adaletin sağlanması için olmazsa olmaz unsurlardan
bazılarıdır.

Makalede başvurulan bazı kaynaklar:
1 Ban Ki-Moon, United Nations Secretary-General, message on the occasion of the International Day of Persons with Disabilities, December 2012
2 Henri Lefebvre (2015), Şehir Hakkı, Özgün Adı: La Droit a La Ville (1967) Çev. Işık Ergüden, Sel Yayınları, Istanbul
3 Harvey, D. (2010). Rebel Cities, From the Right to the City to the Urban Revolution, Verso, London / New York
4 5378 sayılı Engelliler Hakkındaki Kanun, madde 3
5 WHO (Dünya Sağlık Teşkilatı). (2011). Dünya Engellilik Raporu, Erişim Tarihi:10 Aralık 2022,
6 WHO (Dünya Sağlık Teşkilatı). (2011). Dünya Engellilik Raporu, Erişim Tarihi:10 Aralık 2022,
7 Gümüş, D.Ç., 2007, Türkiye’de Özürlüler İçin Ulaşılabilirlik Mevzuatı, TMMOB
Mimarlar Odası Ankara Şubesi Dosya 4- Bülten 46,

Yazı ve Diagramlar: Sibel Abdula

Sibel Abdula lisans eğitimini 2014 yılında, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde, Şehir ve Bölge Planlama Bölümünde tamamladı. Yüksek Lisans çalışmalarını aynı üniversitede Kentsel Koruma ve Yenileme Programında sürdürmektedir ve tez çalışmasının bir bölümünü Paris Est Créteil üniversitesinde tamamlamıştır. Aynı zamanda kurucusu olduğu “Rootarch Mimarlık Stüdyosu’nda” tasarım ve mimari görselleştirme ile uğraşmaktadır.
© PRIZMA MEDIUM

“Bu yazı, İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SDC), İsveç ve Lüksemburg Büyük Dükalığı Hükümeti tarafından ortaklaşa finanse edilen Kosova Sivil Toplum Vakfı (KCSF) programı ‘EJA Kosova’ tarafından desteklenmektedir.”