Fotoğraf: Suer Celina

Tevfik’le daha önce Autosrada Biennale’de 2021 yılında Sezgin ile birlikte sergiledikleri ‘Ferit ve Nakiye Bayram Kimdir?’ çalışmaları, bunun yanısıra üye oldukları kuruluşları Pykë-Presje üzerine röportajlar yapmıştık. Her iki röportajda da Hacı Ömer Lütfü Paçarizi’nin Devrimci Şiirlerine değinmiştik. 

Bugün ise özellikle bu kitap üzerine konuşmak için buluştuk. Bildiğiniz üzere Prizma Medium olarak değindiğimiz konuları devamlı olarak takip etmekteyiz. Bir süre sonra Tevfik’le yeniden buluşunca önce Pykë-Presje’nin son röportajlarımızdan beri neler yaptığına değindik. 

Pykë-Presje kurulduğundan beri özel sanatsal ve radikal politik kitaplar ve özel tekniklerle basılmış posterler satmakta. Bu kitaplar ve posterlerin bazılarını Avrupa, Amerika ve Türkiye’den yayınevleriyle iletişime geçip veya arkadaşları aracılığıyla Prizren’e getiren kurumun yayına hazırladığı ve bastığı kitaplar var.

Pykë-Presje’nin birinci yıldönümü Temmuz 2022’de ‘Yerin Dibi! Türkiye’den Punk ve Yeraltı Fanzinleri ve Posterleri Koleksiyonu’ adlı bir sergi açtı.  Bu sergi İstanbul’da Punk kültüründe aktif çalışmalar yapan, Tolga Güldallı’nın 130’dan fazla fanzin, 100’e yakın poster, 90’lar ile 2000’ler arası birtakım orjinal mektuplar ve plak koleksiyonu Pykë-Presje’nin mekanında sergilendi. Bunun yanısıra Türkiye’nin 30 senelik punk ve hardcore kültüründen Tolga’nın seçtiği 19 şarkıdan oluşan 99 adet müzik kaseti hazırlandı. 

Fotoğraf: Suer Celina

Manifesta Biennale’nin Priştine’de düzenlendiği 14. edisyonuna FROM SCRATCH: Albanian Summer Picaresque çalışmaları sergilendi. Sergide 1984’te İngiltere’de basılmış bir albüm olan Albanian Summer: An Entertainment arnavut folk müziğini daha deneysel  besteler işleyen bir albüm. Albümün dizinini yapan Dave Smith’in  70’li yıllardan beri düzenli olarak Arnavutluk’a gittiğini ifade eden Tevfik Rada, “ Dave, Arnavutluk sokaklarında, barlarda inanılmaz ilginç kayıtlar yapmış. Bunun sonucunda da bu albümü çıkarmış. Dave Smith aynı zamanda 70’lerin sonları ve 80’lerde Londra’da Albanian Society Derneği üyesi olmuş. Arnavutluk’taki sosyalizmini yakın olarak takip etmekte ve yazılar yazmakta. Dernek olarak da Albanian Life adında bir dergi çıkarıyorlar” diye anlattı. 

Sergide de bu albümden yola çıktıklarını anlatan Rada, “Londra’daki deneysel bir besteciyi 1970ler ve 1980lerdeki Arnavutluk’ta neden etkilendiği, buraya neden geldiği, Arnavutluk’ta neler gördüğü ve bütün o karşılaşmaları anlatan bir sergi yaptık ve sergiyle aynı adı taşıyan bir kitap yayınladık. Kitapta arşivsel bir araştırma yaptık ve deneysel bir sanat formu ile bu tarihi ortaya çıkarmayı çalıştık” diye belirtti. 

 Kurumun bunların dışında kamuya açık ufak çaplı sunumları da vardı. Ve bugünkü röportajımızın ana teması olan Hacı Ömer Lütfü Paçariz: Devrimci Şiirler kitabı yayınlandı.

Fotoğraf: Suer Celina

Devrimci Şiirler

Bu kitabın araştırması için birkaç yıl çalıştıklarını dile getiren Rada, “ Aslında bu şiire ilk başta Sezgin (Boynik) ulaşmıştı. Tacide Hafız’ın master tezinde 1919-1920 yılları arasında Kosova ve Makedonya’da  (Kuzey Makedonya) müslüman toplumun komünist partisine olan desteğinden ve Hacı Ömer’in bunlardan biri olup, bir şiir yazdığından bahsediyordu. Uzun süre konu hakkında konuştuk. 1920 yılında özellikle müslüman nüfusun sosyalist hareketlere olan desteğini halen araştırmaya devam ediyoruz ama bu çok büyük bir konu. Hatta bu konuyla ilgili Sezgin’le birlikte gelecek aylarda İstanbul’da bir kitabımız yayınlanacak. Konulardan bir diğeri de1920 ve bu yıllar etrafında Kosova ve Makedonya sorunu. Araştırmak ve anlamak istediğimiz asıl soru, 20. yüzyıl başlarında az gelişmiş bir ekonomik yapıya, ezici çoğunluğu Müslüman köylü sınıfına mensup bir halkın nasıl bu hareketlere destek verdiği. Bu konu aynı zamanda, Arnavut ve Türk’lerin yaşadığı bu bölgede, ulus sorunu ve özgürleşmesi temasıyla da iç içe geçiyor. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinde bu konu üzerinde yazmış ve politik mücadele yürütmüş birçok önemli figür var. Eski Sırbistan Sosyal Demokrat Parti üyeleri Dimitrije Tucović ve Kosta Novaković bunlardan ikisi. Kosova’da ulus hareketleri, Sırbistan burjuva rejiminin yayılmacı politikaları, yerli ağa ve beylerle olan işbirlikleri ve bu bölgeleri sosyalist bir çerçevede yeniden düşünebilmek üzerine yazılar yazmışlar. Bizim amaçlarımızdan biri de bu yapıtların çevirisini yapmak. Dimitrije Tucović’in “Sırbistan ve Arnavutluk” adlı 1914’te yayınlanan kitabı Sırp burjuvazisinin Arnavutluğa yayılma politikasını ve savaş iştahlarının kabarması hakkında çok önemli bir kitap. Arnavutça ve Almanca diline çevrilmiş. Biz bu kitabın ilk tam İngilizce çevirisini yaptık ve yakında yayınlayacağız. Bir yandan bu çalışmamız devam ederken, bir yandan da Yugoslavya’ya bağlı Kosova’daki Anti-Faşist Kadın Örgütü’nün literatürü hakkında Blerta Haziraj’ın çalıştığı bir konu var.  Bu araştırma da bu yıl bir sergi formatında izleyiciyle buluşacak.

Hacı Ömer Lütfü Paçariz’in eğitimini İstanbul ve Mısır’da El-Ezher’de aldığına değinen Rada, “Ondan sonra buraya döndüğünde Melami tarikatının şeyhi olmuş. İttihat ve Terakki cemiyetine üye. O dönemde ilerici görülen bu cemiyete destek vermiş. İttihat ve Terakki yönetime geldikten sonra oluşan hayal kırıklığıyla desteği azalıyor. Bu zamanlarda da politik sayılabilecek şiirleri var. Mesela 1910 yılındaki “Bir Arnavut Çocuğun Feryadı” şiirine rastlıyoruz. Ama bu şiirin yazılı halinin orjinalini bir yerde bulamadık. Bu şiiri 1955’te Mark Krasniqi’nin yazdığı bir makaleden bulduk ama makale Arnavutça olduğu için sadece çevirisini biliyoruz. Belki de bir yerde vardır. Biz bulamadık” ifadelerini kullandı. 

Kitapta Hacı Ömer Lütfü Paçariz’in 1920 yılında yazdığı üç tane politik şiiri yer alıyor. Şiirlerin orjinallerini bulabilmek için arşivlere girip araştırmalar yapmaları gerektiğini, Nimetullah Hafız, Tacide Hafız ve Altay Suroy’un kendilerine yardım ettiğine değinen Rada, “ Devlet arşivlerinde, bu şiirin 1920’de yayınlandığı Sosyalist Fecri gazetesinin orjinal nüshasını bulduk. Aslında bu şiiri hemen yayınlayabilirdik. Fakat amacımız Arnavutça bir versiyonunun da olması idi. Ve çevirinin şiiri tam anlamıyla Arnavutça’da yayınlanabilmesi için üzerinde uzun uzun çalışmamız gerekiyordu. Çünkü eski kelimelerin, Osmanlıca kelimelerin ve lokal kelimelerin kullanıldığı bu şiirin Arnavutça çevirisi üzerinde titizlikle çalışmamız gerekti. Bu noktada Blerta’yla (Haziraj) uzun uzun çalıştık. Onun dılında bu şiir bir yüzyıl önce yazılmış. O yüzden kolaya kaçıp sadece şiiri tek başına yayınlamak istemedik. Bu yüzden tarihsel bağlamı oturtmaya çalışan derin araştırmalara koyulduk” diye anlattı. 

Kitapta önce bir giriş yazısı var, literatür ve kısa bir bibliyografya kısmı var. Sonra Tacide Hafız’ın yüksek lisans tezi’nden alımış bir bölüm var. Tacide Hafız bu konu hakkında 1982 yılında Priştine’de yüksek lisans tezi yazmış, bu konuyla ilgili yazılmış önemli bir kaynak. Sonra şiire giriş yapıyoruz. Bir tarafta şiirin akışı var, bir taraftan da tarihsel bağlamı anlatan notlar olacak şekilde tasarladık. Yorum yapmayı pek tercih etmedik, sadece istatistiksel ve tarih açısından bilgilendirici notlar vermeyi tercih ettik. Olabildiğince kaynak vermek istedik ki merak edenler dönemi daha detaylı araştırmak isterlerse o kaynaklardan odaklanabilirler. Tasarımda daha önce de çalıştığımız Estonyalı tasarımcı Ott Kagovere ile çalıştık. 

Fotoğraf: Suer Celina

Aslında bu şiirin en önemli özelliğinin, 1920 yılında bu topraklarda ilk demokratik seçimleri için bir propaganda amacıyla yazılmış olması diyen Rada, “Ve kısmen başarılı da oluyor. Yugoslavya Komünist Parti’si (YKP) sandıktan Krallık’taki dördüncü en büyük parti olarak çıkıyor, 50’den fazla milletvekili çıkarıyor. Bu başarıda Kosova ve Makedonya’daki Müslümanların da katkısı büyük. Onun dışında Üsküp belediye seçimlerinde de birinci parti olarak çıkıyor. Bu başarıyla birlikte panik olan Krallık baskı yapıyor ve 1920 yılının sonunda bütün sosyalist faaliyetleri yasaklayan bir karar çıkarıyor. Hacı Ömer Lütfü Paçariz birkaç defa polis tarafından sorgulanıyor, tehdit ediliyor. Belediyeye çağırılmış, kapıda uzun uzun bekletilmiş, sonra da ölümle tehdit edilmiş. Polis, tekkesini kapatmış. Komünistlerin buluştuğu kulüpler var onları da kapatmış, bütün arşivi yakmış. Bu kaynakların elimize ulaşması büyük şans” diye belirtti. 

1919 ile 1920 yıllarında ne oldu da müslüman nüfus sosyalist hareketleri destekledi?  

Çünkü savaştan yılmış bir halk söz konusu. Halk, savaşı kışkırtan ve onun sayesinde zenginliğine zenginlik katan burjuva takımının da farkında. Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığının toprak sorununu çözebileceğine şüpheyle bakıyor. Sosyalistler savaş yıkımını, toprak reformu ve ulus özgürleşmesi sorununu eşitlikçi bir düzeyde çözebilecek tek politik oluşum. Mesela 1920’deki seçimde Gora’da YKP’ye verilen oyların oranı tüm Sırp, Hırvat Sloven Krallığı’nda en fazla. Bu şiir de bu dönemi anlamak için önemli bir kaynak diyen araştırmacı Tevfik Rada, “ Prizren’de çok saygın bir Melami tarikatı şeyhinin Çiftçi ve İşçi Kardaşlarıma diye bir şiir yazması, sosyalizmi savunması ve oraya oy atın demesi, Sırp burjuva partilerini eleştirmesi, hristiyanlar ve müslümanların bir arada eşitlikçi bir toplum kurabilmesinin yolunun sosyalist bir partiye destek vermekle mümkün olabileceğini anlatıyor” diye anlattı. 

Ne olmuş, nasıl bir durum varmış ki bir şeyh böyle bir şiir yazmaya karar vermiş?

İlk başlarda ben Hacı Ömer’in 1920’lerdeki Kosova’da tek veya ender figürlerden biri olduğunu sanıyordum. Ama gördük ki özellikle savaşların getirdiği yıkım ve açlık yaşanmış. Müslümanların yaşadığı ve az gelişmiş bölgeler olan Kosova ve Makedonya’dan (Kuzey Makedonya) bahsediyoruz. Buradaki nüfus 1917 yılında  Rusya’da devrim olduğunu ve bunula birlikte de savaştan çekildiğini görüyor. Savaştan programatik ve politik bir şekilde çekilmek o döneme kadar görülmemiş bir şey. Sonra da Bakü’de ‘Birinci Doğu Halkları’ kurultayını düzenliyor. Bu kurultaya o dönem Balkanlar ve Türkiye’den de delegeler katılıyor. Bu kurultayda sosyalizm, eşitlik, kadın özgürleşmesi ve daha birçok benzeri konu, bu konuların anlamı ve ilerideki faaliyetler konuşuluyor. Orta asyadan, orta doğudan, Kırım’dan, Balkanlar’dan katılan müslümanlar arasında da yayılmaya başlıyor. 1920’de de Komünist partinin Sırpça dilinde yayınladığı ‘Socijalistička Zora’ gazetesi var. Bu aslında Sosyalist Fecri’nin Sırpça versiyonu. Bu gazetede tüm bu gelişmeler takip ediliyor.

Sırp versiyonu mu? Sırpça versiyonu mu? Aslında şunu sormak istiyorum, içerikler aynı içerikler mi?

İçerikler farklı. Sırpça versiyon 130 sayı çıkıyor (Sosyalist Fecri’nin 12 sayısı var) ve Sırpçada başka içerikler var Türkçede. Mesela Sırpça olanda bahsettiğimiz şiir yok. Şiir sadece müslüman halka hitap eden versiyonda var.

Dediğim gibi bu gazetlerde, bildirilerde ve toplantılarda bu konular konuşuluyor. Sovyetlerdeki devrim takip ediliyor. Balkanlarda insanlar; savaşa karşı, burjuvalara karşı gerçekten alternatif bir yolun ortaya çıktığını görüyor. Aynı zamanda  dil, din fark etmeksizin dünyada desteklendiğini ve enternasyonalist bir hareket olduğunu görüyorlar. Hacı Ömer’in şiirinde görüyoruz ki o da bu gelişmelerden haberdar, o zamanki Balkan Federasyonu fikrinden, Lenin’den, Troçki’den bahsediyor. 

Tam da bunu sormak istiyordum Tevfik, Hacı Ömer bir şiir yazıyor, bu şiirde Lenin’den, Troçki’den bahsediyor. Bunu ‘Ferit ve Nakiye Bayram Kimdir’ hakkında konuştuğumuzda da değinmiştik. Hacı Ömer şiirinde bu isimlerden bahsediyor orası tamam ama bu şiiri alıp tekkedeki cemaate okuyor. O dönemde gayet biliniyor bu gelişmeler öyle değil mi? Yoksa burada daha entellektüel bir kesime okuduğunu mu söyleyebilirz?

Demek ki bu figürler aslında burada biliniyor. O gazetelerde de (Sosyalist Fecri ve Socijalistička Zora gibi) zaten yazılıyor bu gelişmeler. Bu haberler geçiyor. Mesela Sovyetler’deki gelişmeler, Bakü’deki ‘Doğu Halkları Kurultayı’, Makedonya’daki fakir köylülere yapılan zulümlerden, baskılardan bahsediyor. Hem Balkan halklarından hem de dünyadaki gelişmelerden haberler görebiliyoruz. Mesela İtalya’dan, Fransa’dan işçi sınıfının yaptığı protestolar var şu anda aklıma gelenlerden. 

Belki bugün pek de tahayyül edemiyoruz ama 1920 yılında sosyalizmin büyük başarıyla ilerleyeceği ve dünyaya yayılacağı görüşü çok yaygın. Balkanlarda bu böyle. Almanya’da da büyük ayaklanmalar oluyor. Ancak 1920’den sonra ard arda gelen yenilgilerle dünya devrmi fikri azalıyor ve Sovyetler’in yalnız kaldığını görüyoruz. 

Burjuva polisi Almanya’da, Yugoslavya’da ve dünyanın pek çok yerinde bu hareketlere karşı büyük ataklar yapıyor. Ve birçok yerde bu ayaklanmalar bastırılıyor. Yani 1920 yılında böyle bir atmosfer var. Coşkulu bir yıl ve Hacı Ömer de o sene Sosyalist Fecri’de propaganda şiiri yazıyor. Yalnız şunu belirtmekte fayda var, o dönem Soyalist Fecri’de yazan veya Kosova’da sosyalizm propagandası yapan başka din adamları da, başka birçok insan da var. Mesela dipnotlarda bahsettiklerimiz var. Yani müslümanlar bu harekete destek vermiş diyebiliriz. Ama Ömer Lütfü aralarında en benzersizi ve edebi olarak da en yeteneklisi. 

Fotoğraf: Suer Celina

Sizin çalışmalarınızdan biliyoruz ki o dönem medreseler bir nevi komünitlerin yuvası haline gelmiş. Hacı Ömer Şiirini tekke de okuyor. O dönem bu mekanların daha ilerici olduğunu mu söyleyebiliriz? 

Bu aslında bizim gördüğümüz yanı. Aslında kasabanın büyük bir kısmı da destek veriyor. Ancak kimsenin işkencelerin olacağından, insanların öldürüleceğinden, seçimlerden sonra polisin bu kadar baskı yapacağından haberi yok. Polis birçok insanı gözaltına almış.Özellikle köylere gidip köylüleri tehdit etmiş. Cinayetler, zehirlemeler, faili meçhuller var yani insanlar büyük baskılarla karşı karşıya kalıyor. Bu tersine dönüş ve baskılar kentin tarihinde travmatik bir moment.

Çiftçi ve İşçi Kardeşlerime şiirinde de silinmiş kısımlar var değil mi?

Evet, bazı yerleri okunmaz halde. Şiirin başka versiyonları da var. Kısaltılmış versiyonları yani. Kosova Devlet Arşivinde bir versiyon daha olmalı ama oradakiler bu dosyaya ulaşamadılar. Başka bir versiyonu Prizren’deki eski Halkların Devrim Müzesinde sergilenmiş. Fotoğraflarda görebiliyoruz. Ama ona da ulaşamadık. 90’lı yıllarda müzede sergilenen ve 1920 yılını anlatan o belgeler ‘yukarıdan’ gelen bir emirle oradan çıkarılmış. Nerede olduğu bilinmiyor. Aslında Bogoroditsa Levişka Kilisesi’ne taşındığı yönünde bazı duyumlarımız var ama kesin bilmiyoruz. Yangın sonra bulmak imkansız herhalde.  Aslında araştırma o kadar dalbudaklaşıyor ki çünkü eskiden o kamusal arşiv pratiğinde bir şeffaflık varken, 90’larla birlikte baskılar, arşivlerin özelleştirilmesi, bazılarının onu değerli görüp paylaşmaması veya saklaması bu da araştırmaları zora sokuyor. Çoğu insan halen arşiv kurumlarına güvenemiyor. Çünkü o güven sağlanamadı daha. Bazıları da ellerindekinde bir ekonomik değer görüp paylaşmıyor ve eski kamusal arşivcilik pratiğindeki o şeffaflık git gide kalkıyor.

Kamusal arşiv anlayışı yok

Arşiv kurumlarına bir güven eksikliği sözkonusu olduğunu dile getiren araştırmacı Tevfik Rada,  “Çünkü bu kurumlar olması gerektiği gibi çalışmıyor ve yeterli bütçeleri de yok. Yani burada devletin bir desteğinden bahsetmek pek mümkün değil. Ben bile arşivlere bir şey vermekte tereddüt ederim. Ayrıca sübjektif ve bugünkü resmi tarih anlayışını öne çıkaran bir arşiv pratiği var. Daha da basitçe anlatmak gerekirse orada çalışan insanların da bunun değerinin farkında olmadığını söyleyebilirim. Bazı arşivler 90’larda yanmış. Ama bu rastgele değil, sistematik olarak yakılmış. Bugün ise bazı arşivlere mesela devlet arşivlerine ulaşamıyoruz. Kamusal arşiv anlayışından bahsetmek mümkün değil. Tepkiler de var aslında ama tepkiler araştırmacılardan geliyor sadece. Ben bu kurumlardan bıkmış usanmış araştırmacılar gördüm. Bu sadece Kosova’ya da has bir şey değil. Üsküp’teki devlet arşivine giderseniz daha beter bir durumla da karşılaşabilirsiniz. Orada da, tıpkı bizdeki gibi, tarih ve dolayısıyla da arşivsel praktikler milliyetçi bir bakış açısıyla tekrardan düzenleniyor. 

Son olarak; Tevfik, kitabın tanıtımını Priştine’de yaptınız, İstanbul’da yaptınız. Şimdi planınızda Prizren’de de bir tanıtım yapmak var diye biliyorum. 

Evet, Priştine’de (Kino Armata’da) bir tanıtım yaptık. İstanbul’da (İstos Yayınlarında) tanıtım yaptık. Prizren tanıtımı için ise acele etmek istemedik. Daha özel bir şey yapmak istedik. Burada Hacı Ömer Lütfü Paçarizi üzerine araştırma yapmış insanlar var, onları davet etmek istiyoruz. 70’li , 80’li yıllarda konu hala daha sıcakken, arşivler daha iyi çalışırken, Hacı Ömer’in yakınları hayattayken, daha ciddi kurumlar varken yapılan bu ciddi çalışmalar olmasaydı belki biz de bu işi yapamazdık. 

Röportaj: Suer Celina

© PRIZMA MEDIUM