Fotoğraf: Ferdi Limani

✎ Hadis Abdula

Balkan savaşlarından sonra Prizren kalesi yaklaşık bir asır boyunca aktif kullanılmamış ve gündelik hayattan soyutlandığı bu süreçte kale altı bölgesi gelişimini sürdürmüş, yamaçta konumlanan teraslı Osmanlı evleri kentin silüetini şekillendirmiştir. Ancak, kalenin kendisi zamanla yapısını koruyamamaya, tahrip olmaya ve kısmi yıkımlara uğramaya başlamış. Bunun başlıca sebebi de yağmur, güneş, nem, bitki örtüsü gibi doğal etkenlerken, dış müdahaleler de kaleye hasar vermiştir. Farklı coğrafyalarda da örneklerine görülen yağmalama olayları, Prizren kalesinde de görülmüştür. Depremler ve erozyonlarla birlikte belirli bölgeleri yıkıma uğrayan kalenin taşları hem özel hem de kamusal yapıların yapımında kullanılmak üzere alınmış, kale özgün yapısını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına sebep olmuştu. 1999 savaşı sonrasında ise kale KFOR bünyesinde görev yapan Alman askerler tarafından kullanılmış ve bu süreçte sivillerin girişine kapatılmıştır. Prizren kentinin en önemli simgelerinden birisi olan kale ile ilgi savaştan sonra 2005’te yapılan incelemeler sonucunda, yapı Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi’ne girmişti. Böylece, kalenin yeniden gündeme gelmesi ve yeniden restore edilmesinin yolu açılmış oldu.

Kalenin tarih boyuca uğradığı dönüşümlere, restorasyonlara, araştırma çalışmalarına baktığımızda, yıllar içerisinde sürekli yenilendiği, yeni eklemeler yapıldığı, bazı bölümlerin yıkıldığı ve sürekli dönüştüğü görülmekte. 1968 yılında yapılan kazılara göre 5 ve 18 yüzyıllar arasında kale yedi gelişim aşamasından geçmiştir. Kayseryalı Prokopius’un altıncı yüzyılda Petrizen bölgesinde bir kalenin güçlendirme çalışması geçirdiğini belirttiği yazı, Prizren Kalesi’nin ilk restorasyonlarından birisine işaret etmekteyken, Osmanlı döneminde kale ilk olarak 1455 yılında ele geçirildikten sonra ve 1798 yılında yenilenmiş ve onarılmıştır. Öte yandan, kalede 1969, 2004, 2009 ve 2011 yıllarında arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülmüş, 1974-77 yıllarında ise Kosova Müzesi önderliğinde inceleme etüdleri yapılmıştır. 2009’da kalenin yıkımını durdurmak ve kaleyi ayağa kaldırmak için başlatılan son restorasyon çalışmalarıyla birlikte, günümüzde kale yavaş yavaş eski ihtişamlı günlerine dönmeye başlamıştır.

Restorasyon çalışmaları ile birlikte kalenin yıkılan duvarları aynı taşlar kullanılarak onarılmış, kalenin erozyona karşı yıkımını engelleme amacıyla çalışmalar sürdürülmüş, çevreye dağılmış kale taşları toplanarak kale restorasyonunda kullanılmış, üst kale bölgesinde konumlanan kazamatlar tamamlanarak yenilenmiş ve güçlendirilmiş, belirli bölümler kir ve bitkiden temizlenerek arındırılmış ve kalenin kullanım ömrü uzatılmıştır. Ayrıca, kalenin merkezine, eski bir yapı izine rastlanan temeller üzerine Arkeoloji Müzesi olarak planlanan yapı inşa edilmiş, kalenin her noktasına kolayca erişim sağlanabilmesi için engelli dostu platformlar/rampalar monte edilmiş, az da olsa ışıklandırma ve bilgilendirme yazıları eklenmiştir.

Fotoğraf: Ferdi Limani

Kalenin Restorasyon Sürecini Sorgulamak

Yaşanan erozyonlar, kale duvarlarının bitki örtüsüyle kaplanması ve yıkılan bazı bölümler, kalenin bütünlüğünü tehdit eden gelişmelerin başında gelmekte. Bu noktada yapılan güçlendirilme çalışmaları ve bitki örtüsünün temizlenmesi önemli ve doğru çalışmalardan bazılarıdır. Ancak kalenin bazı bölümlerinin yeniden inşaa edilmesi kalenin özgünlüğünün yitirilmesi tehlikesini doğurmuştur. Örnek vermek gerekirse, yıkılan kazamatların, bulunan taşlarla yeniden inşa edilmesi, kısmen sorun teşkil etmese de, kalenin belirli bölümlerinde ve özellikle kalenin merkezinde inşa edilen ve arkeoloji müzesi olarak planlanan yapı koruma ve yenileme çalışmalarının temel amacıyla çelişmektedir. Her ne kadar, bir arkeoloji müzesine ihtiyaç duyulsa da, bu yapının yapılış şekli bazı sorunlar doğurmaktadır. Öncelikle, yapının oturduğu alan, eski bir yapının temellerinin üstündedir. Bu da, aslında yıkılmış bir yapının yeniden yapılması anlamını taşır. Buradaki birincil sorun, yapılan inşaatla birlikte bulunan temellerin üstünün kapatılması ve bir arkeolojik buluşun sergilenmekten mahrum bırakılmasıdır. Diğer yandan, belki de daha önemli sorun, kaledeki eski ve yeni dokular arasındaki sınır çizgisinin bulanıklaştırılmasıdır. Çünkü, yeni yapılan binalar, taştan yapılmış ve eski dokunun devamıymış gibi bir atmosfer oluşturulmuştur. Böylece, yeni yapılan bir yapı, gerçekten tarihi önem sahip olan diğer bölümlerden ayırt edilemez hale gelmiştir.

Oysa ki, restorasyon çalışmaları kültürel miras değerlerini yeniden canlandırmak için değil, onları mümkün olduğunca korumak, özgünlüklerini kaybetmemek için yapılmalıdır. Çünkü bu yapılarda asıl önemli olan mükemmel bir görünüme sahip olmak değil, üzerlerindeki bozulmalar, yıkımlar ve yüzyıllar süren mevcudiyetlerinin dışa vurumu olarak oluşan izlerdir. Bu izler, yapıların yaşanmışlıklarına vurgu yapmaktadırlar. Bu doğrultuda, geçmişi geri getirmek, hiçbir zaman restorasyonun amaçlarından birisi olmamalıdır Bu noktada, özellikle koruma ve yenileme kurumu çalışanlarının da kaleyi 1912’deki haline geri getirme düşüncesi, kalenin karşı kaşıya olduğu tehlikeyi ortaya koymaktadır. Çünkü, tarihsel süreçte belirli bir periyodu seçip, öteki bölümleri göz ardı etmek sağlıksız bir bakış açısı olarak geri dönüşü olmayan müdahalelere yol açmaktadır. Kültürel miras değerleri, geçmişten günümüze aktarılırken, kaçınılmaz bir şekilde katmanlaşan bir yapıya bürünür, zaman içerisinde bir evrime tabi olurlar. Bu evrim sürecinde belirli bir tarihi seçmek de bu nedenle mantıksızdır. Bu noktada, Notre-Dame Katedrali’nin restorasyon sürecini yürüten Viollet Le Duc’un düşünceleri, önemli bir referans oluşturmaktadır. Le Duc’ e göre, katedralin restorasyonunun temel amacı katedrali “ne bundan önceki son haline, ne de ilk haline dönüştürmek değil, daha ziyade, onu herhangi bir zamanda asla var olamayacak bir tamlık koşulunda yeniden inşa etmekti”. Başka bir söylemle, restorasyon çalışmaları, yıkılmış yapıları tamamlarken belirli bir zaman periyodunu referans almaktan kaçınmalıdır. Le Duc’un düşüncelerini Prizren Kalesi restorasyon sürecine uygularsak, özellikle kalenin eski haline dönüştürülmesi düşüncesi oldukça hatalı ve tehlikelidir. Çünkü bu düşünce, ‘hangi eskiye?’ya da ‘tam olarak hangi zamana?’ sorularını beraberinde getirir.

Restorasyon Çalışmaları ve Zaman Çizelgesinde Bir Döneme Odaklanma Sorunu

Kalenin restorasyonu ile birlikte gündeme gelen bazı yapıların yeniden yapılması fikri de tartışılmalıdır. Bu şekilde farklı dönemleri sahiplenip kaleyi o dönemlere döndürmeye çalışılmaktadır. Bu da kale restorasyonu sürecinde doğru yönetilmeyen bir politika izlendiğini göstermektedir. Çünkü, kaleye yeni yapıların yapılması, hem sürekli akan zamanın doğasına, hem koruma ilkelerine hem de kalenin statik yapısına aykırıdır. Kaleye yapılacak yeni eklemeler, kalenin anlamsal yapısına zarar vermenin yanı sıra, yapı yoğunluğunun artmasıyla birlikte kalenin fiziksel bütünlüğüne de zarar verme potansiyeli taşımaktadır. Öte yandan, bu bakış açısı, gelecekte kaleye yeni yapıların eklenmesinin yolunu açmaktadır.

Fotoğraf: mustseespots


Kültürel miras değerlerinin korunması için yapılan çalışmalar, aslında bu değerlerin özgün ve mevcut yapılarının mevcudiyetlerini sürdürebilmeyi amaçlamalıdırlar. Burada İngiliz filozof ve sanat eleştirmeni John Ruskin’e kulak vermek gerekir. Ruskin’e göre “restorasyon bir anıtın başına gelebilecek en büyük kötülük, tümüyle bir yıkımdır. Mimaride en güzel ve en büyük olanı restore etmek bir ölüyü canlandırmak kadar olanaksızdır. Bu doğrultuda, bir yapının özgün niteliklerinin korunması için Ruskin, “eski anıtı büyük bir ihtimamla gözleyiniz. Taşlarını sayınız, dağılmaya başlarsa demirle telle bağlayınız, yıkılmayı önlemek üzere payandalar koyunuz, onu kurtarmak üzere yaptığınız şeylerin çirkinliğiyle meşgul olmayınız; bir koltuk değneği bir uzvu kaybetmekten daha değerlidir” önerisinde bulunur. Bir diğer ifadeyle, bir yapıyı korumak, bedeli her ne olursa olsun onun özgün yapısını olabildiği kadar geleceğe aktarmaktır. Prizren Kalesi’nde yapılan restorasyon çalışmaları ise belirli ölçüde bu amaca hizmet etmiş olsa da, bazı müdahaleler kalenin özgün dokusunu zedelemiştir.


Peki Restorasyon Sürecine Nasıl Adımlar Atılabilirdi?

Prizren Kalesi’nde bir arkeoloji müzesine ihtiyaç olduğu yadsınamaz. Özellikle yapılan kazı çalışmalarında bulunan eserlerin çokluğu, tarihsel önemleri ve bu eserlerin bulundukları yerde sergilenmeleri ihtiyacı doğmuştu. Bu anlamda, öncelikle yapılan arkeoloji müzesi binası, dünyanın çeşitli yerlerinde örneklerine İstanbul’daki Beyazıt Kütüphanesi ve Arnavutluk’taki Mrizi i Zanave’de rastlandığı şekilde taş yerine tamamen modern malzemeler –örnek olarak çelik strüktür, cam– kullanılarak inşa edilebilirdi. Böylece, eski ve yeni arasındaki ayrım kesinleşir, yapılar arasındaki tarihsel fark da ziyaretçiler tarafından rahatça anlaşılabilir hale getirilebilirdi. Yani sıra, bulunan temellerin de bir bölümü yapı içerisinde sergilenebilir, müze geçmiş ve gelecek arasında bir köprü görevini üstlenebilirdi. Böylelikle, geçmişte yaşanmış olan yıkımları saklamak ya da düzeltmek yerine, geçmişin izlerini koruyan, kabul eden, kucaklayan ve sergileyen bir anlayış benimsenmiş olurdu.

Beyazıt Kütüphanesi – İstanbul, Restorasyonu projesinde modern çatı detayı


Arkeoloji müzesi için diğer bir çözüm yolu da, restore edilen kazamatların sahip oldukları mevcut potansiyeli kullanmak olabilirdi. Kazamatlar yapıları gereği, siper ve korunma alanı dışında depo olarak işlev gören mekanlar olarak kullanılmışlardır. Bu sebeple, kazamatlar, bazı çağdaş eklemelerle arkeoloji müzesine dönüştürülebilirlerdi. Böylelikle, kalenin ortasında sıfırdan bir yapı inşa etme gereği doğmazdı.

Mrizi i Zanave-Lej (Lezhe), kısmı yıkıma uğramış tarihi kulla yapısının çelik ve cam ile tamamlanması.


Öte yandan, kalenin güncel kullanım doğrultusunda yapılan diğer çalışmalara gelinecek olursa, oluşturulan amfitiyatro ve kalede sirkülasyonu kolaylaştıran platformlar, kalenin kullanım senaryolarını güçlendirmiştir. Topoğrafyanın doğal eğimi kullanılarak oluşturulan amfitiyatronun hafif ve esnek bir yapıya sahip olması, hem kalenin geri kalanından farklı bir görünüme sahip olmasını hem de kalıcılıktan uzak olmasını sağlamıştır. Çeşitli müzik ve sinema etkinlikleri için oluşturduğu potansiyeller ise, kalenin gündelik hayatın içinde bir rol alması için önemli bir arabulucu görevi görmektedir. Kaleye yen bir işlev tanımlayan amfi tiyatronun barındırdığı tek sorun, dayanıksız bir yapıya ve malzemeye sahip olmasıdır; bu sebeple de kısa bir süre içerisinde kısmi tahribatlara uğramış bulunmaktadır. Oluşturulan platformlara gelinecek olursa, sirkülasyonun dışında kale içerisinde ziyaretçileri yönlendiren bir yapıya bürünmüşlerdir. Platformlar, kale içerisinde bir bağlantı ağını simgelerken, kalenin farklı perspektiflerden deneyimlenmesini de sağlamaktadırlar. Bir diğer özellikleri ise, tamamen engelli dostu bir yapıya sahip olmalarıdır. Ancak, bu noktada tartışılması gereken bir diğer konu, kale içerisinde düzenli bir sirkülasyonun oluşturulmasına karşın, kaleye ulaşımın sorunlu olmasıdır.

Bir sonraki yazıda Kalenin güncel kullanımı ve ulaşım sorununu ele alacağız.

© PRIZMA MEDIUM

Bu içerik CHwB Kosova ve GërrGërr platformu tarafından destenkenmiştir. Bu içerikteki ifadeler hiçbir şekilde CHwB Kosova ve GërrGërr platformu görüşü olarak kabul edilmez.

Kaynaklar: 
The Ministry Of Culture, Youth and Sports – Kosovo/UNMIK (2006). Integrated Rehabilitation Project Plan / Survey of the Architectural and Archaelogical Heritage, (IRPP/SAAH), Regional Programme For Cultural And Natural Heritage In South East Europe, 2003 – 2006, Preliminary Technical Assessment of the Architectural and Archaeological Heritage in South East Europe, The Prizren Fortress (Kalaja), Prizren, Kosovo/UNMIK
Bajçinovci, B. & Thaçi, K. (2016). Heritage and Artistic Boon: Valuing Prizren Castle,
Article in Journal of Science Humanities and Arts – JOSHA
 Procopius Of Cesarea
  Hoxha, G. (2015). Te Dhena Te Reja Arkeologjike Nga Kalaja e Prizrenit, Akademia e Shkencave e Shqiperise, Dardania; Kerkime dhe Studime Arkeologjike, (edt: Korkuti, M., Perzhita, L., & Luci, K.), Tirane 
 Recepoğlu, A.S. (2009). Prizren’de Türk Dönemi Kültür Mirası, Fikri ve Medya Hizmetleri Derneği Yayını
 Virmiça, R. (1999) Kosova’da Osmanli Mimari Eserleri, Ankara.
 Dewidar, K. M. (2015). Viollet Le Duc’s Concept on Historic Preservation. The Forgotten Egyptian Heritage: The Egyptian Society of Political Science, Statistic and Legislation, Conference: Trends in Heritgae focuced buidinginformation Modeling and collaboration for Sustainablity, Luxox, Egypt
 Kishalı, E. (2016).  Notre-Dame’ın Kamburu, Edebiyatta mimarlık (edt. Akarsu, H. T. &  Erdoğan, N.), İstanbul, Yem Yayınları, s. 54