Fotoğraf: Suer Celina

✎ Tevfik Rada, Bengi Muzbeg

Bu yazı serisinde ele alıp göstermeye çalıştığımız gibi Kosova’da sinemanın gelişmesi ve kurumsallaşması sinemanın geçirdiği değişimler ve onun Kosova’daki politik yönelimler ile olan karşılaşması ile meydana gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası kitle iletişim araçlarının yayılması ile Sosyalist Yugoslavya altında yeni bir politik sistemin ortaya çıkması bu karşılaşmalardan bir tanesidir. 1960’ların sonuna kadar olan 20 yıllık bir zaman diliminde sinema kitlesel bir sanat olarak yerini almıştır. Politik olarak da sosyalist sistem, bu kitlesel aracı, ülkenin her alanına yaymak ve altyapı oluşturmak için sinemaya daha önce hiç verilmemiş bir öncelik tanımıştır. Tabi sinemanın bu sistem içinde propaganda aracı olarak kullanımı göz ardı edilemez. 

Bu yıllarda Kosova basınında yer almış sinema haberleri ve eleştirilerine bakılacak olursa, sinemanın ideolojik ve endüstriyel (sinema altyapısının oluşturulması, köylere sinemanın dağıtımı vs. gibi) bir araç olarak ele alındığı görülür. Sinemanın ilerlemesi ve yayılması ile ülkenin “ilerlemesi” paralel bir birlikteliğe sahiptir. Bu euforik anlatının politik olarak sona ermesi 1960’ların sonunda gelişen iki önemli simgesel politik olay sayesinde gerçekleşir: 1966 yılında Aleksandar Ranković’in görevinden alınması ve 1968 yılında gerçekleşen protestolar. Buna paralel olarak global ölçekte de kitlesel bir araç olarak sinemada değişimler gerçekleşir: Televizyonun yayılması ve daha sonraları videonun yaygınlaşması ile sinema teknolojisi ve üretim biçimleri yeni bir evreye girer. 1962 yılında Kosova’da toplam 14.785 koltuk kapasitesi ile 42 sinema faaliyet gösteriyordu. 1979 yılında toplam sinema sayısı 33’e indi. Bu istatistik, film üretimi ve izleyicilerinden çok sinema salonlarının inşasının ülkenin kültürel önceliğinden çıkarılmasını özetler. 

Geçen yazıda da değindiğimiz gibi 1960’ların sonlarında sinema kanununda gerçekleşen değişimler ile Kosova’da özerk bir sinema üretim ve dağıtım kurumu kurulmuştur. Bu, bölgede gerçekleşen değişimlerden biridir. 1970’lerle beraber Kosova’da yeni bir tartışma alanı oluşturulur. Fjala, Dituria, Bota e Re gibi süreli yayınlar çıkmaya başlar. Rilindja yayınevi eleştirel teorik yayınlar çevirir. 1970’lerin sonuna doğru bu yayınlar etrafında gelişen Gani Bobi ve Ali Podrimja gibi 1980’lerin altyapısını hazırlayan yeni bir entelektüel çevre oluşur. Bunların arasında Gani Bobi 1970 sonlarında ve 1980 başlarında yerli filmlerin üretilmesinde de ön ayak olur.

Shkelzen Maliqi, Sosyalist Yugoslavya döneminde Kosova basınını ele aldığı bir makalesinde (Monopoli Informativ Kosovar, 1987) Ranković döneminin baskıcı ortamında yetişmiş gizli muhalif yazarların ortak yazım stilinden bahseder. Maliqi’ye göre bu yazarlar rejim ile belirli bir eleştirel mesafe yakalamak için kriptik, simgesel ve metaforlu bir anlatı tarzı geliştirmişlerdir. Bunun farkında olan okuyucu da bu yazıları okurken aynı zamanda belli belirsiz bir deşifre etme kapasitesine de sahip olmak zorundadır. Aynı yazıda Maliqi 1980’lerde Kosova’da üretilmiş filmlerin de bu mistifiye edici ve kafa karıştırıcı dile sahip olduğunu söyler. Fakat 1980’lerde artık Ranković dönemi baskıları değil, özellikle 1981 ayaklanmalarından sonra git gide hissedilmeye başlanılan milliyetçilik söz konusudur. İlginç olanı bu dönemde üretilmiş birçok Kosova Film prodüksiyon’un Ranković dönemi ile ilgili olması ve bu metaforik sinema dilini kurmasıdır. Isa Qosja 1980’lerde Kosova Film kapsamında ürettiği 2 filmi ile bu bahsettiğimiz fenomenin paradigmatik bir örneğini oluşturur. 1985 yılında seyirciyle buluşan Proka, Filip Papajani’nin 1936 yılında yazdığı bir öykü uyarlamasıdır. Qosja filminde kriptik bir zaman ve mekan anlayışı sunarak öykünün tarihselliğini boşlukta bırakır. Toplumsal eleştiri ögeleri taşıyan film, bu metaforik ve zamansız ortamda gücünü yitirir. 1988 yılında üretilen Rrojet e Mjegulles filmi ise Ranković rejiminin baskıları altında yalnızlaşmış bir yazar hakkındadır. Film’in karanlık ve bulantılı anlatımı aslında filmin üretildiği yılların ve baskıların metaforik bir anlatımı gibidir. Zaten Qosja’nın da belirttiği gibi bu film gösterime girdikten kısa bir süre sonra yasaklanmıştır. Burada vurgulanması gereken bir ayrıntı da şudur. 1980’li yıllardan itibaren her cumhuriyet ve bölgede yükselen milliyetçiliğin Sırbistan’daki taşıyıcı metaforunun Kosova ve Ranković olmasıdır. Kosova’da 1981’de başlayan protestolara sert tepki gösteren Sırbistan milliyetçi söylemi, Ranković’in 1983’teki cenaze törenini adeta Yugoslavya ideolojisi ile hesaplaşmaya dönüştürür. Yaklaşık 100 bin kişinin katıldığı cenaze töreninde Yugoslav yetkililerin konuşmaları sloganlarla kesilmiş, bazı konuşmalar yapılamamıştır. 

1990’larda yer altına itilen ve kurumsal destekten yoksun kalan sinemayı 1999 sonrasında tamamen farklı bir gerçeklik beklemekteydi. Teknolojinin hızlı değişimi ve bunun sinemaya ve genel olarak hareketli imgeler dünyasına yansıması (en önemlisi 1980’ler ile birlikte dünyanın çoğu yerinde video ile yapılan deneyler) Kosova’da tam etkisini ancak 1990’ların baskıcı yıllarından sonra mümkün olabildi. Bu süre zarfında yıkılan sosyalist sistemlerinin ardından globalleşme süreci ve söylemi baskın hale geldi. Bu durum sinema sisteminin ve kültürünün de küresel piyasadaki hareketini belirlemişti. 1999 sonrası Kosova’nın global piyasaya açılması ile beraber sinemanın da batı ülkeleri tarzı bir yapılanmaya gittiği görülmüştür. Kosovafilm’in canlandırılması konusunda kayda değer bir girişim görülmemiş yeni sinema kanunu 14.10.2004 yılında Kosova Meclisi tarafından kabul edilmiş ve UNMIK tarafından onaylanmıştır. Kosova Sinematografi Merkezi (QKK) 2008 yılında kurulmuş ve film üretimini desteklemeye başlamıştır. QKK ayrıca Eğitim Bakanlığı ve FAMU ile 2014-2015 akademi takviminden başlamak üzere Kosovalı öğrencilerin eğitim almasına yönelik bir anlaşma imzalamıştır.

Kosova’da 21. yüzyılda sinema üzerine gelişmeler ve 1990’larin baskıcılığından 2000’lerin liberal piyasa ortamına geçiş, sinema altyapısı ve vizyonunda büyük değişimlere sebep olmuştur. Bunun paradigmatik bir örneğini Prizren’deki Lumbardhi sinemasında bulmak mümkündür. Savaş sonrasında bir süredir işleri aksamış sinemayı geri getirmek için yeniden toplanan Lumbardhi sineması ekibi (o zamana kadar sinemanın ismi Bistrica olarak geçiyordu) yeni politik düzende ve yeni piyasa koşullarında sinema işletmenin ne kadar zor olduğunu anlayıp kısa süre sonra bu işten geri adım attılar. Yıllar geçtikçe değerlenen sinema binasının özelleştirilip yıkılmasının önlenmesinde en önemli payı ise bir belgesel film festivali gerçekleştirdi. Dokufest, 2002 yılında Lumbardhi sinemasına işlev kazandırmak için birkaç sinefilin başlattığı bir festivaldi. Yıllar geçtikçe büyüyen ve film gösterimi dışında başka dalları da bünyesine katan (tematik programlar, atölyeler, panel, sergi, eğitim programları, müzik programları gibi) festival ülkede yeni bir sinema modunun yaygınlaştırılmasında en önemli unsur haline geldi. Bugün, sinema kültürü artık bir sinema binası ile resmedilebilecek basitlikten ve zamansallıktan çok uzakta.     


Son olarak sinemaya retroaktif bir bakışın zorluğundan söz ederek yazıyı sonlandıralım. Yazının başında da belirttiğimiz gibi sinema tarihinin inşa edilmesi yeni arşivsel pratiklerin gelişimine ve yorumlama pratiklerine bağlıdır. En basitinden bir örnek vermek gerekirse, Kosovafilm kurumunun bile elinde kendi ürettiği filmler ve diğer görsel ve yazılı materyallerin çok kısıtlı bir kısmı mevcut. Bugün bu filmleri izlemek isteyen bir araştırmacı ya da film meraklısı şansını bu filmler üzerinde hak iddia eden ve kopyalarının birçoğunu ellerinde bulunduran Belgrad’daki sinematek arşivinde aramalıdır. Diğer yandan RTP (Priştine Radyo Televizyonu) bünyesinde üretilmiş filmlere ulaşım da bir hayli zordur. Arşiv henüz kategorize edilmemiş, materyallerin bir kısmı zarar görmüş ve geri kalanlarının da kurum dışında kullanılması çeşitli izinlere ve prosedüre bağlıdır. Dolayısıyla temel materyallere ulaşım ancak belirli kurumsal ve bazen de politik müzakereler, anlaşmalar, yani araştırmacının bireysel eforunu çoğu zaman aşan birtakım süreçler ile mümkün olmaktadır. 

Teknik zorluklar dışında, arşiv ile ilgilenmek aynı zamanda teorik ve politik zorlukları da beraberinde getirir. Eleştirel bir tarihsel analiz yapabilmek, arşivi belirleyen devletçi ve milliyetçi koordinatların dışına çıkmayı gerektirir. Çoğu eleştirel tarihçinin vurguladığı gibi arşiv oluşturmak aynı zamanda onu yorumlamak anlamına gelir: Arşivi kuran onu yorumlama hakkı elde eder. Masum ve nötr bir arşiv mümkün değildir. Bu nokta, özellikle Kosova gibi “post-sosyalist” diye nitelenen ülkelerde bariz bir şekilde ortaya çıkar. Bugün tamamen farklı politik ve toplumsal koordinatlar içerisinde yaşadığımız için arşivsel materyalleri yorumlamak aynı zamanda bugünün hâkim ideolojisine de mesafeli durmayı gerektirmektedir. 

© PRIZMA MEDIUM

Bu içerik CHwB Kosova ve GërrGërr platformu tarafından destenkenmiştir. Bu yayında ifade edeler hiçbir şekilde CHwB Kosova ve GërrGërr platformu görüşü olarak kabul edilmez.